Sağlık emek ve meslek örgütlerinin uzun süredir etkin olan eylem ve etkinlik takvimi devam ediyor. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi,  özlük haklarında istedikleri iyileştirmeler, sağlıkta yaşanan şiddetin son bulması ve daha birçok talep ekseninde birleşen sağlık emekçileri 29 Mayıs Pazar günü saat 12:00’de Ankara Anıtpark’ta bir araya gelerek bir kez daha seslerini duyuracaklar. “Sesimizi sağır sultan dahi duydu”, “Verdiğimiz emeğin karşılığını istiyoruz.” diyen tabip odaları başkanlarının yanısıra Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı, Hüsnü Yıldırım ile sağlıkta yaşanan sorunları, bunların illere ve kürt illerine yansımasını konuştuk.

“SANAL KUYRUKLAR DEVAM EDİYOR”

Sağlıkta yaşanan çöküşün yaratığı tahribatı sorduğumuz SES Eş Genel Başkanı Hüsnü Yıldırım ile başlıyoruz ilk olarak. Yıldırım söze AKP iktidarının kaldırdım dediği ancak sanal halde devam eden hastane kuyruklarına değinmekle başlıyor. “Sağlık emek ve meslek örgütleri ve emekçileri yaşadıkları zorlukları uzun bir süredir ifade ediyorlar ne yazık ki.. Bugün hasta ve hasta yakınları sağlığa ulaşmada çok büyük sıkıntılar yaşıyor. ‘Geçmişte hastanelerde gördüğünüz o kuyrukları ortadan kaldıracağız’ diyen AKP iktidarı belki hastanede değil ama sanal bir kuyruk oluşturarak hastalarımızın ve sağlık emekçilerinin bu süreçte yaşadıkları sıkıntıları görmüyor. Sanal kuyruklar devam ediyor. Halkın sağlık hakkına ulaşması önünde çok büyük engeller görüyoruz.

"ŞEHİR HASTANELERİ İLE HALK SAĞLIĞA ERİŞEMİYOR"

Sağlıkta yaşanan sorunların Ankara’yı nasıl etkilediğini sorduğumuz Yıldırım şöyle cevaplıyor. “Geçmişte Ankara’nın yükünü alan hastaneler vardı. Numune Hastanesi ve Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesiydi bunlar. Bunlar şehrin belli yerlerinde olan ve ulaşımı kolay hastanelerdi. Bugün insanların Bilkent Şehir Hastanesine giderken çok büyük zorluklar yaşadığını biliyoruz. Bu sıkıntı giderek daha da artacak. Etlik Şehir hastanesinin açılması ile birlikte örneğin Dış Kapı Yıldırım Beyazıt, Ulucanlar Göz ve Dr. Sami Ulus ve daha birçok hastane kapanacak. Geride Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Mamak Devlet Hastanesi kalacak. Şehir hastanelerine ulaşım sağlanamayınca halkın sağlık hakkına erişimi zorlaşacak, öte yandan şehrin dışında kalan bu bir iki hastanede ise sağlık emekçilerinin iş yükü artacak.”

“EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNE BİR TAHAMMÜLSÜZLÜK VAR”

“Sağlık emekçileri yaklaşık 2 yıldır yaşadıkları sorunları, ekonomik ve demokratik haklarının ortadan kaldırılmasına karşın, pandemide de derinleşen sorunları birçok eylem ve etkinliklerde dile getiriyor” diyen Yıldırım, bu zaman kadar yapılan eylem ve etkinliklerin bir duyarlıklık sağladığını ancak bir kazanım sağlamadığına şu sözlerle devam ediyor. “Sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunları duyurabildiğini, belli kesimlerde bir duyarlıklık sağladığı da görüyoruz. Bunu gören iktidar yasal düzenlemeler ile iyileştirmeler yapılacağını ifade etti ama bir türlü bu haklarla ilgili düzenleme yapılmadı. 29’u için miting başvurumuz yapıldı. Biz özellikle Ankara’da Kolej ve Kurtuluş’ta sesimizi yükseltmek istedik. Özellikle bunu istedik çünkü Ankara’da emek ve demokrasi güçlerine karşı varolan tahammülsüzlük ortada. Hem bu noktada “ses olabilir miyiz?” dedik, hem de “bir arada daha gür sesimizi yükseltebilir miyiz? dedik. Ancak buna izin vermediler. Anıtpark’a izin verildi. Buna yönelik eleştirimizi kamuoyuna açıkladık. 29’unda Ankara’da olacağız. Taleplerimizi bir kez daha haykıracağız.”

“SAMSUN SAĞLIKTA ŞİDDETTE ÖNE ÇIKANBİR ŞEHİR”

Mitinge dair görüştüğümüz bir başka isim ise Samsun Tabip Odası Başkanı Ömer Faysal Çadır oluyor. Çadır söze 2015 yılında yaşadığı silahlı saldırı sonucu  görevi başında katledilen Opr. Dr. Kamil Furtun’u anarak söze başlıyor. Genel Sağlık Sistemindeki çöküşün Samsun’u da diğer illerde olduğu gibi benzer şekilde etkilediğinin altını çizen Çadır; “Samsun sağlıkta şiddetin ön planan çıktığı bir şehir. Bu aynı zamanda bizim 29’undaki mitingimizin de ana temalarından da biri. Samsun Karadenizin merkezi pozisyonunda. Hem üniversitesiyle hem doktor sayısının yoğunluğuyla hemen her sıkıntıya çare bulabilecek uzman kadroların çokluğuyla bir merkez. Bunu çeşitli şekillerde kullanıyorlar. Özel hastanelerin çok yoğun çalıştığını görüyoruz. Mitingi birlikte düzenlendiğimiz diğer meslek örgütlerinden arkadaşlarımız ile birlikte hazırlıklarımız devam ediyor. 29’un da orada olacağız” diyor.

“EN İŞLEVSEL YEREL KAMU HASTANELERİ YOK EDİLDİ”

Türkiye’nin en kalabalık ili olan İstanbul’da da 29’undaki mitinge dair coşkulu bir hazırlık olduğu ifade eden İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Nergis Erdoğan’a Türkiye’nin en kalabalık ili olan İstanbul’da özel hastanelerdeki yatak sayısının kamu hastanelerindeki yatak sayısını geçmesinin ne olduğunu soruyoruz. Prof. Dr. Erdoğan, “İnsanları çeperlere atıp sağlığa erişimi zorlaştırıyorlar hatta engelliyorlar. Bu duruma neden olan bir diğer sebep ise özel sektöre olan yatırım. Gözümüzün önündeki manzara bize bunu gösteriyor. Sadece şöyle çevremize göz atalım. Ben Bakırköy’de oturuyorum. Sesimi duyurabileceğim uzaklıkta 10 tane özel hastane var.  En işlevsel yerel kamu hastaneleri yok edildi” diyerek söze başlıyor.

Geçmişten kendisininde çalıştığı hastaneleri örnek vererek devam eden Erdoğan, “Kamu Sağlığı Şirinevler Dispanseri benim de bir zamanlar çalıştığım yerdi. O derece işlevsel, küçük, butik bir yerde her türlü branş vardı. Bakırköy, Bahçelievler vs. O çevrenin tüm hastalarına çok iyi hizmet verirdi. Kaldırıldı. Yerine AVM yapıldı. Ardından şimdi bir özel hastane yapıldı” diyor. Erdoğan’ın verdiği bir başka örnek ise Yenimahalle Doğumevi oluyor.Erdoğan, “Yenimahalle Doğumevi Balkanların ve Ortadoğu’nun en büyük Kadın Doğum Hastanesiydi. Yine o hastane de metroyla metrobüsle kilometrelerce gidilecek mesafede uzağa atıldı. Yerine rezidans yapıldı” diyor.

YÜRÜYÜŞE İZİN VERİLMEMESİ ÖFKE YARATTI

Bu tercihin insanların özele mahkum edilmesi anlamı taşıdığının ifade eden Erdoğan, 29’undaki mitinge dair çalışmaların son zamanlarda bir hız kazandığını söylüyor. “Valla son günlerde çalışmalarımızda bir hız var.  Biliyorsunuz başta izin verilmedi, yok yürüyüş yaparsınız yapamazsınız tartışmaları… Tabi biz çalışmalarımıza devam ediyoruz. İnanıyorum ki hem bizlerde hem de mitingi gerçekleştirdiğimiz diğer bileşenlerimizde de yürüyüşe izin verilmemesi büyük bir öfke yarattı. Her şeye rağmen çalışmalarımız güzel gidiyor. Türkiye’nin her bir tarafından ciddi bir katılım olacağını düşünüyorum.”

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM HASTANELERİ DÖNER SERMAYEYE BAĞLADI”

Harran Üniversitesi’nde 9 bölümün kapatılması sonrası Urfa’da neler olup bittiğine ilişkin konuştuğumuz Urfa Tabip Odası Başkanı Dr. Bulut Ezer “Sağlık alanında bir çöküş var. Bunun kendini en çok gösterdiği alan üniversite hastaneleri” diyerek söze başlıyor. Üniversite hastanelerinin desteklenmesi gereken kurumlar olduğunu belirten Ezer, “Kendi bütçeleri devlet tarafından desteklendiğinde ancak bir yerlere gelebiliyorlar. Bu anlamda destek görmediği zaman üniversitelerde ciddi kopuşlar yaşanmaya başlanıyor. Neden böyle? Sağlıkta dönüşüm bütün hastaneleri döner sermaye sistemine bağladı. Döner sermaye üzerinden yürütülen bir alan var. Her hastane kendi bütçesi ile ayakta kalıyor. Merkezi bütçe değil, kendi bütçeleri ile ayakta kalan hastaneler söz konusu. Örnek verelim. SUT ödemelerinde düşüklük yaşanıyor. Yani siz komplike bir operasyon yapıyorsunuz ve SUT ödememeleri düşük kalıyor diyelim. Malzemenin parası karşılanamaz hale gelmesinin sonucunda, bu sefer yapılan ameliyatlar zarar ettiriyor. Ve döner sermayeyi negatif yönde etkilediği için birçok doktorda artık komplike ameliyatları yapmaktan vazgeçiyor” diyor.

Bunun genele yansıyan ve ekseriyetle üniversite hastanelerinde oluşan bir durum olduğunu belirten Ezer, “Böyle olunca üniversite hastaneleri bu tür durumlardan olabildiğince uzaklaşmaya başlıyor. Bu alanlar aslında eğitim verilmek için oluşturulan da alanlar. Şöyle örnek verebiliriz. Bir kalp cerrahisi asistanına bu alanda uzmanlaşması açısından eğitim veriyorsunuz. Şimdi burada komplike ameliyattan uzaklaşılırsa bu kişi bu anlamda bu ameliyatlarda tecrübe kazanamıyor” diyor. 

“URFADA ESKİDEN BERİ YÖNETİMSEL KRİZLER VARDI”

Sağlıkta dönüşümün üniversite hastanelerini sadece sağlık hizmeti yapan kurumlara dönüştürdüğüne de dikkat çeken Ezer, “Daha çok hasta bakan, poliklinik hizmetleri daha çok yoğunlaşmış, fakat eğitim alanının ikinci planına atıldığı, araştırma alanının ikinci plana atıldığı bir kurumlara dönüştürdü. Urfa’da bunun yansıması nasıl oldu? Urfa’da eskiden beri yönetimsel krizlerden kaynaklanan krizler vardı. Orada bulunan yönetim kadroları bölümlere destek vermekte, talep edilenleri yerine getirmekte ayak direten bir davranış sergiliyorlardı. Bu da bir noktadan sonra öğretim kadrolarını bezdirmeye başladı. Zaten özlük haklarındaki gerilemeler vs.. sağlık camiasının tümünü etkilemişken üniversite ise bundan oldukça çok etkileniyordu” diyor.

Urfa'da yaşanan bir başka sorunun ise KHK’ler ile yaşanan sorunlar  olduğuna dikkat çeken Ezer, “İhraç olan birçok öğretim üyesi vardı. Bu oransal olarak Urfa’da çok daha fazlaydı. Çünkü isim vermek üzere yapılan haksız hukuksuz bir çok ihraç gerçekleşti. Kadroların boşalmasına sebep olmuştu. Tüm bunların üstüne istifalarda eklenmeye başlanınca, bu alanda gitgide büyüyen bir kar topu etkisi yaşanmaya başladı” diyor. 

“TIP MULTİDİSİPLİNERDİR!”

Üniversitedeki 9 bölüm kaybının hekimlerin çalışma yaşamını nasıl etkilediğini de değinen Ezer, “9 bölüm kapandı. Bir alanda hizmet verirken başka bir alanın eksik kalması sizin multidisipliner çalışmanıza da engel oluyor. Çünkü tıp camiası multidisiplinerdir. Örneğin; bir kanser hastasını tedavi ederken, radyasyon onkolojisi olmayan bir yerde çalışmak istenmez. Çünkü bu hastaya radyo terapide vermek

 gerekecek. Öğretim üyeleri bu alanlarda bu yetersizlikleri görünce çalışmakta istemiyorlar. Tabi her üniversite hastanesinde ayrılışlar olur ancak onun yerine başka birileri de gelir. Şimdi böyle bir cazibe yetimi gerçekleşince o alanlar doldurulamamaya başladı. Ne yapıyorlar geçici görevlerle kamu hastanelerinden hekim çekmeye çalışarak bu alanlardaki boşlukları doldurmaya çalışıyorlar. Fakat öğretim niteliği henüz kazanmamış kişileri  bu alanlara doldurmaya çalışmak eğitim öğretim alanına, liyakata uygunsuz bir tavır oluyor” diyor.

PANDEMİ ÇÖKEN SAĞLIK SİSTEMİNİ GÖSTERDİ

Kürt illerinden görüştüğümüz son adres ise pandemide büyük piklerin yaşandığı yerlerden biri olan Diyarbakır oluyor. Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan; pandeminin sağlıkta yaşanan çöküşü gözler önüne serdiğine değinerek anlatmaya başlıyor. “Pandemiyle birlikte burada sağlıkta yaşanan çöküşü daha derinden hissettik. Özellikle Diyarbakır’da tedbirler kaldırıldıktan sonra pikler yaşıyorduk. Ve o piklerde bütün hastaneler pandemi hastanesi ilan edilince, covid hastası bakıyor olmasına rağmen yoğun bakımlarda, servislerde yer bulamıyorduk. Bu ve daha önceki olağan durumlar da aslında gösteriyordu ki sağlık sistemimiz iyi değildi. Bunu bir kurum temsilici olarak aldığımız verilere dayanarak söylüyoruz ancak bunu kendimizde bizzat bunu yaşadık. Yakınlarımız hastalandığında onlar için de yer bulamadığımız zamanlar oldu. Ne yazık ki bunu acı bir şekilde deneyimledik. Kısacası varolan eşitsizlikler içerisinde pandemiyle birlikte bunu daha derinden yaşadık diyebiliriz” diyor.

TÜİK’in yakın zamanda açıkladığı verilere değinen Turan, varolan eşitsizliği şöyle aktarıyor. “TÜİK’i yakın zamanda açıkladığı verilere göre bizim sağlığa erişimimiz diğer bölgelere göre daha zor, daha olanaksız. Ki biliyorsunuz burası “mecburi hizmet bölgesi” diye geçiyor belli bir süre devlet hizmet yükümlüğünü bitirdikten sonra; birçok meslektaşımız ya istifa ediyor ya özele geçmek istiyor ya da gitmek istiyor. Bunlar ciddi handikap oluyor ne yazık ki…Ve yine TÜİK’in açıkladığı verilere göre kişi başına düşen doktor sayıda yine bizde daha az.”

“ANADİLİNDE HİZMET ALAMAMAK EN BÜYÜK SORUNLARIMIZDAN”

“Türkiye’nin diğer bölgelerinde çalışan sağlık emekçisi arkadaşlarımızla sorunlarımız benzer ve taleplerimiz de aynı. Ama başka taleplerimiz var bizim” diyen Turan, “Burada anadilinde sağlık hizmeti almamak gibi zor bir durum söz konusu. Özellikle belli bir yaşın üstü, çoğunluğunu kadınların oluşturan, yanında biri olmadan, kendi anadilinde kendini ifade etse bile karşısında kendini anlayan birini bulamadığı için hastaneye gitmek istemeyen bir kesim var. Sağlığa erişim hakkının kısıtlanması, hekime ulaşamama ve herkesin yaşadığı o sorunlara ek olarak en büyük problemlerden biri de anadilinde hizmet alamamaktır” diyor.

HAKKIMIZI ALANA KADAR DEVAM EDECEĞİZ”

“Sorunlarımızı duymayan kalmadı. Sağır sultan dahi duydu” diyen Turan ““Emek bizim, Söz bizim” diyerek yola çıktık. Ve haklarımızı alana kadarda devam edeceğimizi de söylemiştik. Pandeminin başında balkonlardan alkışlatıldık, ‘haklarınız ödenmez’ denildi, hakikaten de haklarımız ödenmedi. Hatta bu pandemiyle birlikte daha çok hak kaybına uğradık. Şu an özlük hakları açısından en çok hak kaybına uğrayan meslek grubu sağlık emekçileridir. Biz çok şey istemiyoruz. Biz emeğimizin karşılığını, hakkımız olanı istiyoruz. Bu emek bizimse bu emeğin üzerine söz söyleyecek olanlarda bizleriz. Şu an bir çok meslektaşımız yoksulluk sınırının altında, emekli olanlar ise açık sınırının altında yaşıyorlar. Genç meslektaşlarımız ise kölelik şartların varacak koşullarda çalışıyorlar. Bu durumda hem biz hem toplumda zarar görüyor. Bakıyoruz aylar sonrasına alınan randevular hatta alınamayan randevular söz konusu. Bu şartlarda çalışmak istemeyen meslektaşlarımız kamudan istifa etmek zorunda kalıyorlar” diyor.

Kaynak: Evrensel