15 Temmuz’un yıldönümündeyiz. FETÖ’yle mücadele önemli olduğu gibi FETÖ’den boşatılan yerlerde başka tarikat ve cemaatlerin etkili olmasının önlenmesi de önemli. Bu anlamda Sağlık Bakanlığı’na ilişkin iddialar var. Sağlık Bakanlığı’nda Menzil tarikatının etkili olduğu iddialarına ne diyorsunuz?

Vatandaşımız hizmet verirken ehliyeti ve liyakati esas alarak hareket ettiğimizden emin olsun. Sağlık Bakanlığı herhangi bir yapının veya bir şekilde beynini bir yere kiralamış kişilerin yeri asla olamaz. Böyle bir yapılanmaya asla izin verilmeyeceği konusunda vatandaşımızın içi rahat olsun. Vatandaşımıza hizmet etme gayreti dışında bir amacı olmayan kişileri istihdam ediyoruz.

"İLAÇTA YÜZDE 52, TIBBİ CİHAZLARDA YÜZDE 80 DIŞA BAĞIMLIYIZ. YERLİ ÜRETİMİ ARTTIRARAK BU TABLOYU TERSE ÇEVİRECEĞİZ"

Sağlık Bakanlığı olarak Türkiye’de tıp alanındaki bilimsel çalışmaları ne ölçüde destekliyorsunuz? Dünyaya kıyasla Türkiye’de tıp araştırmaları ne durumda?

Bu konuda özellikle üniversitelerimizin bir gelişme içinde olduğunu biliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin önümüzdeki 4 yılında en çok üzerinde durduğumuz konu sağlıkta yerli ve milli hale gelme. Bunun için Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) adında 7 enstitüden oluşan bir yapımız var. TÜSEB’i teknoloji transferinde önemli bir yapı taşı olarak görüyoruz. Arge’yi yapanı teşvik eden, ürün odaklı, stratejik ürünlerin yapımında, tıp teknolojilerinin geliştirilmesinde gerektiğinde ortaklık kurabilen bir yapıdan söz ediyoruz. Geçtiğimiz hafta TÜSEB’de kişilere özgü tanı ve tedaviyi hedefleyen kişisel ve dönüşümsel tıp alanında bir çağrı yapıldı. Türkiye Kanser Gen Projesi’nin de aktif devrede olduğu, alınan örneklerin analiz edildiği, daha sonra yapay zeka ile bu sonuçların irdelendiği, kişiye özel tedavi ve tanı yaklaşımlarının devreye girdiği bir kişisel ve dönüşümsel tıptan bahsediyoruz. Her araştırmacıya her hasta için 1000 lira teşvik veriyoruz. Bu çağrıyı ilaç, tıbbi cihaz ve benzeri birçok alanda da yapmak istiyoruz. Sanayinin, üniversitenin ve özel sektörün birikimine hakim olan ve gerektiğinde bu potansiyeli fonlayan bir yaklaşım tarzımız olacak.

Bunun sonucunda yerli ilaç üretiminde artış olur mu?

Hedefimiz Türkiye’yi kendi kendine yetebilir ve global piyasayla da rekabet edebilir hale getirmek. İlaçta dışa bağlılığımız geçen yıl yüzde 54’ten yüzde 52’ye düştü. Yani yerli üretim yüzde 46’dan 48’e çıktı. Aşıda dışa bağlılığımız yüksek. Gelecek ay difteri, tetanoz aşısının üretimi ve ruhsatlandırması bitmiş olacak. Önümüzdeki 5 yıllık süreçte aşıları stratejik görüp tamamına yakınını yerlileştirmek istiyoruz. Hatta bununla ilgili Küba, Güney Kore ve Endonezya’ya üst düzeyde görüşmeler yapmak üzere heyetler gitti. Oradan da bize ziyarete gelenler oldu. Cihaz ve tıbbi malzemede dışa bağlılığımız yüzde 82-84’lerde. Bu anlamda bu çağrılar son derece önemli.

Kanserin giderek yaygınlaşmasıyla birlikte SGK’nın karşılamadığı kanser ilaçları çok gündeme geliyor. Bu konuda ne yapacaksınız?

Bu konu çok yanlış değerlendiriliyor. Dünyada geri ödeme sisteminde vatandaşına Türkiye gibi olanak sağlayan bir başka ülke yok.

Yani, “Dünyada kanser ilaçlarını en çok biz karşılıyoruz” mu diyorsunuz?

Sadece kanser ilaçlarından değil, kanser dâhil her ilaçtan bahsediyorum. Ruhsatlı olan ilaçlar dışında, hekimlerimizin yurttaşlarımız için faydalı olacağını düşündüğü ilaçları da yurtdışından temin edebiliyoruz. Bu ilaçlar için geçen yıl toplam 3 milyar lira ödendi. Hasta tedaviye cevap vermediğinde, hastalığın ilerleyen aşamalarında devreye giren yeni nesil birtakım ilaçlar var. İlgili firmalar bu ilaçları ruhsatlandırırken, ilacın hangi basamakta ve ne zaman kullanılması gerektiğiyle ilgili bilgileri de almış oluyor. Bununla ilgili oluşturduğumuz komisyonda hekimin beyanı esas alınarak ilaç dışarıda da olsa getirilmesi için adımlar atılıyor. İlacın uygunluğu söz konusuysa, dışarıda da olsa ödenebilir olduğu bir sistemden bahsediyorum. Müracaat eden hastalarımızın yüzde 90’ına yakınına da uygunluk verildiğini biliyoruz. Dolayısıyla kanser ilaçlarından katılım payı anlamında ne bir fark alıyoruz ne de vermemezlik gibi bir yaklaşım içine giriyoruz. Vatandaşımıza faydalı olduğunu bildiğimiz ve bilimsel heyetin de uygunluğunu kabul ettiği ilaçları temin etme yolunu da açtık.

Daha önce kanser tedavisinde özel hastanelerde fark alınmayacağını belirttiniz, fakat hâlâ farkın alındığı ve kamu hastanelerinde de kanser tedavisinin yetersiz olduğu şikâyeti var. Aynı şekilde organ nakillerinden de fark alındığı ve bunun için de özel hastanelerde tam bir uygulama olmadığı yönünde de yorumlar geliyor okurlarımızdan.

Kemik iliği, karaciğer ve böbrek nakli dahil olmak üzere, bu işlemlerden hiçbir hastanede fark alınmadığını biliyoruz. Bu anlamda kesinlikle bir sorun olmadığını söyleyebilirim. Ama yer yer kanser cerrahisiyle ilgili özel sektörden alındığını duyuyor ve biliyoruz. Özel sektör bu noktada fiyatların maliyet esaslı düzenlenmesini istiyor. SGK tarafından bununla ilgili bir çalışma yürütülüyor.  Fark alınmaması noktasında birtakım düzenlemeler yaparak daha kararlı olacağız. Vatandaşımızın cebinden çıkan paranın her geçen gün daha da azalacağı bir dönemi görmüş olacağız.