DEÜ Hastanesinden bir sağlık işçisi yazdı: Fabrikadaki işçilerin tabiriyle 'şalteri indirebildiğimizde' sendikal haklarımızı eksiksiz alabileceğiz.

Ama işin gerçeğini ise pandemi servislerinde aylarca çalışmış bir işçi olarak yazıyorum; Prof. Dr. koronalı bazı hastaların yanına sadece sabah visitinde girer. Asistan hekim hastanın durumu kötüleşmediyse ve vizit yoksa hastanın odasına girmez. Hemşire 4 saatte bir tedavi ve pozisyon için hasta odasına girer. Yardımcı sağlık çalışanı yani hastanedeki adıyla “personel” hastanın oksijen suyu biter hasta odasına girer, çarşaf değişecek hasta odasına girer, hemşire arkadaşla pozisyon için, hasta altı değişimi için hasta odasına girer, hasta filme, başka servise ya da 112 devir edilecekse yine hasta odasına girer ve çok kötü olan hasta entübe edilecekse doktor  ve hemşirelerle beraber yine hasta odasına girer, hasta yoğun bakımlık olur yine personel girer, hasta vefat eder yine personel girip morga götürür.

Son olarak temizlik personeli arkadaşımın koronalı hasta odasına girişine bir göz atalım. Her sabah ve akşam nöbet teslimlerinden hemen önce bütün odalara paspas yapar, bunun dışında her iki saatte bir rutin temizlik için bütün odalara girer ve tuvalet dahil bütün her yeri pırıl pırıl yapar ama gelir adaletine gelindiğinde ise televizyonda denilen rakamlar profesörlere verilir.

Artanı asistan hekime, kalırsa hemşireye, ama personellere ve temizlik personeline gelinince de “Bu vatanın içinde bulunduğu zorluğu göğüslemek için paramı düşünüyorsun” diye bir de azar işitilir.

Biz de sesimizi sendikal örgütlülüğümüzle duyurmaya çalışırız. Türkiye’de yandaş olmayan bir sendika çatısı altında birleşmek çok zor olsa da işçiler bu zorluğu her seferinde başarmanın bir yolunu buluyor ve bulacak da. Biz sağlık işçileri olarak zorun ötesinde imkansızı başardık. Kendimizi mahkeme kararıyla kabullendirip sağlık işçilerinin birlik olup kurdukları sendikaya geçtik.

Sendikalaşmanın zaten zor olduğunu herkes biliyordur, ben neden sağlık sektöründe daha zor olduğunu anlatmak istiyorum size. Sağlıktaki sendikal faaliyetlerin en zoru da tam bir grev yapılamıyor olmasıdır. Çünkü sağlık sektörü 24 saat usulüyle insan sağlığını baz aldığı için grev yapılsa bile belli başlı noktalarda nöbetçi çalışan olması lazım. Bu durum da yöneticilerin işine geliyor. Sırf işçi grev yapamasın diye aciliyet gereken durumları çok gibi gösteriyor; e tabi durum böyleyken yöneticilerden yani geçici patronlardan nasıl hak alınabilir ki veya kazanılan haklar nasıl tahsil edilebilir ki?

Zaten sendikanın en büyük kozu olan “grev”i elinden alınmış bir sektör var. Ve ülkemizdeki yargı sistemini de anlatmaya gerek yoktur sanırım. Elimizde kalan en büyük koz hastanenin bahçesinde öğlen arası basın açıklaması yapmak; ona da kaç tane basın iştirak edecek ki? Ya da gelen basının kaç tanesi bu eylemi gazete, dergi veya televizyonda yayınlatabilecek? Bu olumsuzluklara rağmen yine de bizler yani sağlık işçileri inancımızı kaybetmiyoruz ve toplu sözleşmeden doğan haklarımızı sonuna kadar almak için mücadelemizi veriyoruz. Fabrikadaki işçilerin tabiriyle “şalteri indirebildiğimizde” sendikal haklarımızı eksiksiz alabileceğiz.