Cumhuriyet gazetesinin acil servislerde neler oluyor? başlıklı araştırma yazısında boğazı sıkılan hekim, nöbette iken düşük yapan hamile hemşire, serumun zehirli olduğunu iddia eden hasta ve çok daha fazlasına şahit olan sağlık çalışanları başlarından geçenleri anlattı.

Sağlık çalışanları özellikle pandemi döneminde, kendi hayatlarından fedâkarlık ederek canla başla mücadele verdi. Hâlâ da vermeye devam ediyor. O günlerde sağlık çalışanlarını alkışlayanlar, tebrik edenler ne kadar çoksa günümüzde şiddet, tehdit ve baskı yapanlar da bir o kadar çok...

Özellikle acil servis çalışanları yoğun iş yükü, acil olmayan sebepler ile servisin yoğun edilmesi ve hasta yakınlarının fiziki şiddetine maruz kalıyor. Bunlar yalnızca bildiklerimiz. Peki bilinmeyenler neler?

Cumhuriyet, acil servis çalışanlarına sordu.

İşte acil servis çalışanlarının anlatımlarıyla, yaşananlar...

Acil serviste çalışmak neden zor? Ne gibi zorlukları var?

Acil serviste çalışmak her şeyden önce yapboz çözmek gibi. Elinizde yoğun hasta başvurusundan dolayı çok kısıtlı bir zaman ve bir takım bir şikâyetler var. Mümkün olan en az tahlille en doğru sonuca ulaşmak ve bunu hatasız bir şekilde yapmak gerekiyor. Aksi takdirde malpraktis davaları (doktor hatası) ile yüz yüze kalmak çok olası.

Gece bile bitmek bilmeyen aşırı kalabalık var. Ama esas zorluk sebebi bambaşka sebebi ise serum. Herkes serum istiyor, muayene etmenize gerek yok. Sadece serum yazmanız yeterli. İlaca da gerek yok serum zaten yeterli hemen iyileştirir. Günde onlarca kişiye gerek yok kavgası etmek çok yoruyor.

Acilde çalışmak mevcut şartlarda çok zor. Acil serviste çalışmanın temel sorunu ise bitip bilmeyen hasta sayısı. Hele bir de bayram gibi bir tatil dönemi olunca aciller dolup taşıyor. İğne atsanız yere düşmüyor. Acil olmayan hastalardan acil hastalara vaktinizi doğru düzgün ayıramıyorsunuz. İnsanlar yarın kötü hastanın kendisi veya bir yakını olabileceğini unutup acil servisi burun akıntısı gibi basit gerekçelerle işgal ettiği sürece de sakinleşeceğe benzemiyor.

Acil serviste gereksiz hasta girişi (özellikle yeşil alan hastaları) fazla yük oluşturuyor. Acil servislerin 7/24 açık olmasının sebebi hayati tehlikesi olan hastaların tanı ve tedavilerinin hızlıca sağlanması olmasına rağmen maalesef başvuruların yüzde 90'ı ve daha fazlası acil vaka olmuyor. Bunun yanı sıra acil bir şekilde tedavi olmak istiyorlar.

2015'ten beri acil servis hemşiresi olarak çalışmaktayım. Pandemi döneminde diğer ülkelerdeki gibi koridorlara taşan ölümler, günlerce muayene sırası bekleyen insanlar, sokaklara taşan test kuyruklarımız olmadı. Bu tabloyu kendimizden fedâkarlık yaparak sağladık; doktoru, hemşiresi, ebesi, sağlık memuru, veri kayıt çalışanı, temizlik personeli, hasta bakıcı ve sayamadığım bir çok ekip arkadaşımla kendi sosyal düzenimizi, ailemizi, yeri geldi sağlığımızı bir kenarda bıraktık ve kesintisiz kaliteli hizmet sunduk. İlk dönemlerde alkışlandık ancak bir süre sonra ‘şımardınız’, ’bu durumu da kullanıyorsunuz’ gibi laflar duyduk. İlerleyen zamanlarda fiziksel şiddetler, ağza alınmayacak hakaretlerle büyüyerek çoğaldı. Sosyal yaşamın düzensizliği, can güvenliği olmaksızın çalışmaya devam etmek, psikolojik hezeyan… Hepsine rağmen kesintisiz hizmete devam ediyoruz, ama artık sesimizi duyun istiyoruz. İmkansızlık içinden imkan yaratıyoruz, görülmeyeni gösteriyoruz sadece diğer meslekleri gibi çalıştığımızın hakkını almayı insan gibi çalışmayı istiyoruz.

"NÖBETTEYKEN DÜŞÜK YAPAN HAMİLE HEMŞİRELERİMİZ OLDU"

Yaşayıp unutamadığınız kötü bir olay var mı? Varsa nedir?

Bir kere bir bebeğe 37.5 ateşi olduğu için tüm annelerin aşina olduğu hatta annesinin özellikle yazmamı istediği etken maddesi ibuprofen olan bir ateş düşürücüyü eve gidene kadar ateşlenmesi artmasın diye oral olarak içirtmiştim. Ne yazık ki çocuğumuz on dakika sonra ateşli havale geçirdi. Ve anneden çocuğunu zehirlediğim ve benim sebep olduğum gibi sözlere maruz kaldım. 'Çocuğa bir şey olursa hastaneyi yakarım' gibi tehditler ve beddualar da eşlik etti tabi. Bu olayı unutmam pek mümkün değil.

Nöbetteyken ağrısını hissetmesine rağmen kendi durumunu ikinci planda tutup düşük yapan hamile hemşirelerimiz oldu. Çocuğu hasta halde evde yalnız kalan, başka çocuklar için 24 saat gözünü kırpmayan hemşirelerimiz oldu… Kendi nikâhına nöbetten çıkıp yetişmekte zorlanan hemşirelerimiz, nikâhtan sonra nöbete hemen başlayan hemşirelerimiz oldu… Aylarca ailesini, çocuğunu göremeyen ama hastasını tedavi edip ailesine kavuşturan hemşirelerimiz... Ve daha sayamadığımız birçok olay…

Bir hastam titreme şikâyetleri ile benden sonraki gün acil servise tekrardan başvurmuş. Aile benim çocuğa yaptığım serumda bir şey olduğunu ve bunun hastayı zehirlediğini iddia etmiş. Arkadaşlarım kayıtlardan bakmışlar sadece izotonik içine parasetamol yaptırmıştım. Dünyanın belki de en güvenilir ilacı ama zehir olduğunu iddia ettiler.

24 yaşında genç bir hastamızı tüm müdahalelere rağmen kaybettik. Bu olayın üzerine hasta yakınları monitörlü alanın cam kapılarını yumruklayıp tekmelediler, o camlar çatladı bizler alanın en arka kısmına sığınmak zorunda kaldık. Alanda tedavi olan hastaların stresten kimi taşikardi, kimi hipertansif oldu. Hasta yakınları açısından bakınca sevdiğin insanın hasta olması acı çekmesi ya da onu kaybetmek üzücü ve acı verici fakat tepkilerimizi kendimizce yaşamalı etrafa ve çalışanlara zarar vermemeliyiz. Çünkü bizler elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz yapmaya da her zaman devam edeceğiz.

Burun akıntısı, boğaz ağrısı olan bir hastam vardı ve genel durumu iyiydi, basit bir boğaz enfeksiyonu geçiriyordu. Bana ısrarla ilaç kullanmayacağını ve serum istediğini söyledi. Ben kendisine yapmayacağımı söyleyip ayağa kalkınca köşeye kadar üzerime yürüdü. Bir aralıkta kendim dışarı çıkıp yakındaki polis odasına giderken de peşinden gelmeye devam ediyordu. Daha sonra polise bile küfürler etmekten çekinmiyordu. Bir kadın ve hekim olarak kendimi bu kadar güvensiz hissettiğim olmamıştı.

Bir gün acile orta yaşlarda bir erkek hasta geldi. Elinde eski yıpranmış bir kağıt üstünde silinmeye yüz tutmuş ilaç isimleri vardı. Baktım üşütme ilaçları ve antibiyotik ismi yazıyor. Adam 'bu ilaçları yaz' dedi bana, ben de sordum 'ne için kullanıyorsun' diye, cevabı 'yıllardır kullanıyorum' oldu. Antibiyotiğin sürekli kullanılan bir ilaç olmadığını ve bir şikâyeti olmadan yapamayacağımı anlatmaya çalıştım. Yazmayacağımı fark edince bağırıp çağırmaya ve küfürler etmeye başladı . Güvenlik görevlileri gelerek adamı aldı. Olay sonrası dışarıda oturup düşünmeye başladım; biz cahillik ile savaşıyoruz aslında hastalık ile değil...

Çocuk alanında çalışıyordum 50 yaşlarında bir adam geldi. Yanında 10 yaşlarında çocuk vardı. Çocuğun tedavisi verilmiş elinde damar yolu vardı, doktor arkadaşlar bakmış ancak adam kimin baktığını hatırlamıyordu. Bu arada harıl harıl hasta muayene etmeye tedavi etmeye çalışıyordum çünkü çocuk alanı çok yoğun. Baktım bir anda 'bizim sıramız gelmeyecek mi?' diye ses yükseldi. Adama çocuğuna benim bakmadığımı, başka bir alanda çocuğa tedavi verilmiş olduğunu, oraya gitmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım. Adam, 'ısrarla sen bakacaksın, sıramı da başkalarına veriyorsun. Bizden önce başkalarına bakıyorsun bize bakmıyorsun' dedi. Alkollü olduğunu anlayıp daha dikkatli bir şekilde anlatmaya çalıştım. En son hatırladığım; koskoca amca yakamdan tutmuş beni dövmeye çalışıyordu. Ona göre hastasına bakmıyordum. O sırada belinde silah olsa, sarhoşluğun etkisiyle silahını çıkarır beni vururdu onu anladım . Güvenlik geldi, amcayı sakinleştirdiler. Ardından bana 'beyaz kod verecek misin?' dediler Ben de hayır diyerek şikayetçi olmadım. Sonra çocuğa bakan doktor geldi, tedavisini yaptığı çocuğa ilaç yazıp evine gönderdi. O amca övüne övüne doktorun yakasına yapışmasam ilgilenmeyeceklerdi diye düşünüyordur belki bundan eminim. Şimdi yaşadığı haklı gurur ile hayatın sürdürüyor dışarıda bir yerde. Tabi ben de yarattığı meslek nefreti umurunda değildir.

Sizce acil servislere gerçekten tedaviye ihtiyacı olan hasta insanlar mı geliyor?

Kesinlikle hayır. Şöyle bir istatistik vereyim; çalıştığım şehirdeki başvuru sayısını nüfusa bölünce her gün bir şehrin nüfusunun %1.2’si, ayda da %36’sı hastaneye başvuruyor. Her üç insandan biri her ay hayatı veya organı tehdit eden acil olacak bir olay nasıl yaşayabilir ki?

Boğaz ağrısı için doktorun üzerine yürünen ve polise bile küfür edilen bir ortamda, acil servise başvuruların çoğunun aslında acil olmadığını düşünmemek için bir sebep yok.

Hayır, çok büyük bir kısmı acil değil. Zaten benim tek istediğim, acil serviste, acil olmayan hastalara 'acil durum düşünülmedi deyip hastayı taburcu etmek.'

Yaşadığımız bir sürü kötü olay olmak ile beraber bunların oluşma sebebi ise hemen işlerinin halledilip gitmek istemlerinden kaynaklanıyor. Başvuruların çoğu gerçekten tedavi ihtiyacı olan değil şikayeti uzun zamandır olan aslında polikliniklerde tedavi edilmeleri gerekir