Arslan, Hizmet-İş Sendikası'nın 46. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında, 2023-2024 dönemine ait Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü'nü imzaladıklarını ancak aradan geçen süre zarfında enflasyon nedeniyle sözleşmenin etkisini kaybettiğini ifade etti.

Çerçeve protokole ek bir protokol yapılması amacıyla TÜRK-İŞ ile iş birliği içinde olduklarını belirten Arslan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'na ve işveren sendikası TÜHİS'e çağrıda bulunarak, "Yürürlük süreleri farklı olan sözleşmelerin tamamı için enflasyon artı iyileştirme yapılması konusunda Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'na ve işveren sendikası TÜHİS'e çağrımızı yineliyoruz. Bu çağrımızın bir ek protokolle karşılık bulmasını istiyoruz." dedi.

Arslan, Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü'nün belediye şirketlerinde de uygulanması gerektiğini savunarak, bu yönde yasal bir engel olmadığını belirtti. Diğer işçi konfederasyonlarının karşı çıkmasına rağmen HAK-İŞ'in bu konuda ısrarlı olduğunu vurguladı.

Öz Sağlık İş, Sağlık Bakanlığında 211 Bin İşçi Üyesiyle Yine Birinci! Öz Sağlık İş, Sağlık Bakanlığında 211 Bin İşçi Üyesiyle Yine Birinci!

Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ile çerçeve protokolün belediye şirketlerine de uygulanmasına yönelik bir protokol imzalamayı planladıklarını ancak Bilgin'in görev süresinin sona erdiğini ifade eden Arslan, "Vedat Bilgin, bunun taahhüdünde bulunmuştu." dedi.

TİSK, Bizim Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü'ndeki Muhatabımız Olmalı

Çerçeve protokolün işleyiş sürecinde kurgusal bir sorun olduğunu ifade eden Arslan, şu açıklamalarda bulundu: "İşçi konfederasyonlarını, kamudaki bir işveren sendikasıyla muhatap etmek, muhataplık ilişkilerine de zarar veriyor. Onun için HAK-İŞ olarak, kamu işveren sendikalarının da üyesi olduğu ve Türkiye'de işverenleri en fazla temsil yetkisine sahip TİSK, bizim Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü'ndeki muhatabımız olmalı."

Çalışanların ağır vergi yükü altında olduğunu belirten Arslan, yüksek kazanandan yüksek, düşük kazanandan düşük vergi alınması gerektiğini vurgulayarak, bu konuda daha önceki taleplerini hatırlattı. Arslan, 2002 yılında bir çalışanın 16 asgari ücret kadar gelirden sonra yeni bir vergi dilimine geçtiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti: "Eğer asgari ücret vergi dışı bırakılmasaydı, dördüncü ayda asgari ücretli çalışanlar yüzde 20 vergi dilimine girer noktaya gelecekti. Enflasyon oranlarının bile üzerinde vergi geçiş oranları ne yazık ki ücretleri aşağıya çekiyor. Misal, ocak ayında imzaladığımız sözleşmeyle 100 lira alan bir arkadaşımız, ücret zammına rağmen aralık ayında 70 lira almak zorunda kalıyor. Bu kabul edilemez bir şey. TÜİK'in son dört yıldaki rakamlarına baktığımız zaman emek hareketinin gayri safi milli hasıladan aldığı pay yüzde 34'lerden yüzde 27'ye düşmüş. Aynı dönemde sermayenin aldığı pay ise yüzde 50'lerden yüzde 54'e çıkmış. Dolayısıyla yüksek enflasyonun olduğu dönemler, emekçilerin kaybettiği dönemler olmuştur."