Aile ve avukatları, olayın “başlı başına bir ihmaller zinciri” olduğunu belirterek, tüm sorumlular hakkında yasal süreç başlattı.
Doğum Servis Odasında Gerçekleşti, Doktorun Elinden Bebek Düştü
-
haftasında yüksek tansiyon teşhisi konulan T.Z., özel hastaneden sevk edildiği üniversite hastanesinde servis odasında, ayakta doğum yapmak zorunda kaldı.
T.Z., “Sancılarım 2 dakikada bir geliyordu. Karın ağrısı diyerek beni NST’ye bile bağlamadılar. 3 saat sancı çektim. Bebek bacaklarımın arasından indi, doktorun elinden kayıp yere düştü. Hareket ediyordu. Ama ertesi gün 'ölü doğum' denildi” dedi.
Tanıklar: “Bebek Yaşarken Ağladı”
Olay sırasında odada bulunan yakınlar, doğumdan sonra bebeğin ağladığını ve hareket ettiğini duyduklarını ifade etti. Ancak hastane kayıtlarında bebeğin "akciğer problemi nedeniyle doğar doğmaz müdahale edildiği ve kısa sürede yaşamını yitirdiği" yer aldı.
"Bana Hiçbir Şey Söylemediler, Sadece Morgda Gördüm"
Anne T.Z., doğum sonrası hiçbir bilgilendirme yapılmadığını belirterek, “Odaya kimse gelmedi, başsağlığı bile dilenmedi. Bebeğimi ilk kez ertesi gün morgda gördüm. Emzirme eğitimi verildi, ama bebeğin yaşamadığını ancak eşimden öğrendim” dedi.
Ambulans Verilmedi, 80 KM Yol Kendi Aracıyla Gitti
T.Z., doğum için takipli olduğu özel hastaneye gittiğinde, doktorunun yurtdışında olduğunu ve rahatsız edilmek istemediği gerekçesiyle kendisine ulaşamadığını belirtti.
“Yoğun bakım olmadığı için üniversite hastanesine sevk edildim. Ama ambulans verilmedi. 32 haftalık hamileydim ve kendi aracımızla 80 kilometrelik yolu gitmek zorunda kaldık.”
“Kadın Doğum Servisine Alındım, Ama Doğumhaneye Götürülmedim”
Üniversite hastanesine vardığında ise doğum sürecinin ciddiye alınmadığını anlatan T.Z.,
“Karın ağrısı deyip beni normal bir servise aldılar. Ne NST’ye bağlandım, ne takip yapıldı. Sadece serum taktılar. Sonunda doğumu odamda, ayakta yapmak zorunda kaldım” dedi.
Avukat: “Bu Bir İhmal Zinciridir”
Ailenin avukatı Hüseyin Oğulcan Yılmaz, doğumun ameliyathanede değil, servis odasında gerçekleştirilmesini ağır bir ihmal olarak nitelendirdi.
“Tanıklar, bebeğin doğduktan sonra ağladığını söylüyor. Ancak aileye ertesi gün 'ölü doğdu' denildi. Bu çelişkiler aydınlatılmalı” dedi.
Doktor: “Akciğerinde Sıvı Vardı, Ama Söylemedim”
T.Z., gebelik takibini yapan doktorla doğumdan sonra yaptığı görüşmede, “Akciğerinde sıvı görmüştüm ama sana söylemedim. Beni de şikâyet edebilirsin” yanıtını aldığını aktardı.
“Bu sözler karşısında yıkıldım. Varsa bir sorun, söylenmeliydi. Müdahale edilseydi bebeğim yaşayabilirdi” dedi.
“Annemi Koridorda Yarı Çıplak Dolaştırdılar”
Ailenin iddialarına göre, doğum sonrası plasenta çıkartılması için T.Z. ameliyathaneye değil, kontrol odasına sedasyonsuz şekilde götürüldü, yüksek tansiyonla baygınlık geçirerek uzun süre bekletildi.
“Kanlar içinde sedyesiz koridorda yürütüldüm, sonra müdahale ettiler. Yaşadıklarım travma dolu.”
“Bu Sadece Bizim Değil, Yüzlerce Ailenin Yaşadığı Bir Dram Olabilir”
Avukat Yılmaz, olayın sadece bir anneye değil, sistemdeki eksiklik nedeniyle birçok kadına yaşatılmış olabileceğini ifade etti.
“Yalnızca müvekkilim cesaret gösterip dava açtı. Ancak biz biliyoruz ki benzer süreçlerden geçen yüzlerce mağdur daha olabilir.”
Tüm Deliller Toplandı, Hukuki Süreç Başladı
Aile, 26 Ağustos’ta Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Dosyada:
-
Tanık ifadeleri
-
Epikriz raporları
-
Hastane kamera kayıtları
-
Otopark giriş-çıkış kayıtları
-
Telefon görüşme kayıtları
yer alıyor. Avukat Yılmaz, “Tüm delilleri sunduk. Bu olayın peşini bırakmayacağız. Adaletin yerini bulmasını istiyoruz” dedi.
Disiplin Soruşturması Devam Ediyor
Cumhuriyet Savcılığı’nın verdiği görevsizlik kararı sonrası dosya, üniversitenin Tıp Fakültesi Dekanlığı’na devredildi. 18 Eylül 2025 tarihli yazıya göre, olayla ilgili disiplin soruşturması halen sürüyor.
Bu trajik olay, Türkiye’de sağlık hizmetlerinin zayıf noktalarını yeniden gündeme getirdi. Ailenin tek isteği: Adaletin tecelli etmesi ve başka annelerin aynı acıyı yaşamaması.





