Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Faruk Doğan, 8. Dönem Toplu Sözleşme sürecinde sendikanın iş bırakma kararı almama gerekçesini, Maliye bürokrasisiyle yaşanan zorlukları ve Hakem Heyeti toplantısındaki tutumlarını saglikpersoneliHABER.NET G.Y.Y. Emine AKBAY’a anlattı.
Soru: Toplu sözleşme sürecinde Sağlık-Sen iş bırakma eylemi yapmadı mı? Neden iş bırakmadı?
ÖNCE SENDİKA BAŞKANI EYLEME ÇIKAR
Yanıt: Benim genel başkan olarak temel anlayışım şudur: Önce Sendika Genel Başkanı eyleme çıkar, ardından Genel Merkez, sonra Şube Başkanları, Şube Yönetim Kurulları ve en son üyeler eyleme çıkar. Ancak biz yasalar çerçevesinde hareket ediyoruz. Mevzuata baktığımızda memurların iş bırakmasına ilişkin yasal bir statü bulunmamaktadır. Bu konuda yalnızca bazı yargı kararları vardır. Yarın farklı bir mahkeme farklı bir karar verdiğinde ne olacak? Hekimimizi, hemşiremizi, üyemizi riske atmak istemedik.
ÜYEMİZİ YARGININ ÖNÜNE ÇIKARAMAYIZ
Biz, üyelerimizi devletle karşı karşıya getirmek, yargının önüne çıkarmak istemiyoruz. Sendika sorumluluğu öncelikle benim, Genel Başkan olarak benim omuzlarımdadır. Bu nedenle mağduriyetleri giderelim derken üyelerimizi yeni mağduriyetlerin altına sokamayız. Sağlık hizmeti veriyoruz; üyelerimizin ve hastaların mağdur edilmesine asla izin veremeyiz.

Sağlık-Sen olarak eylemsel anlamda üyeyi ön plana çıkarmak yerine, bizzat Genel Başkan olarak ben ve Genel Merkez yönetimimiz ön plana çıktık. 112 dakika süren oturma eylemi yaptık. Tüm Türkiye genelindeki şubelerimiz aynı anda bu eylemi gerçekleştirdi. Çalışma Bakanlığı önünde 112 dakika oturma eylemimiz oldu.
Ayrıca taban ücrete verilen 1.000 liralık zamla neler alınabileceğini göstermek amacıyla, bizzat gidip alışveriş yaptım ve bunu ulusal basına gösterdik. Tüm medya organlarında bu eylemimiz yer aldı.
Mücadeleyi sendikacı yapar, üye değil
Bizim anlayışımız şudur: Mücadeleyi sendikacı yapar, üye değil. Önce biz elimizi taşın altına koyacağız. Sağlık-Sen olarak da biz bunu yaptık. Üyelerimizi ve sağlık personelimizi sıkıntıya sokacak hiçbir işe girişmedik, bundan sonra da girmeyeceğiz. Hastayıda, üyemizi de mağdur edecek bir eyleme imza atmayacağız. Bunun altını özellikle çiziyorum.

Sendikanın aldığı iş bırakma kararları sonrasında en çok sıkıntıyı kim çekiyor?
İş bırakma kararı sonrasında sıkıntıyı çeken doğrudan üyedir, yani sağlık personelidir. Örneğin, aile hekimliğinde yapılan iş bırakma eylemlerinde mağduriyeti sendikalar değil, işi bırakan aile hekimleri yaşadı. Çoğunun ücretleri kesildi. Peki bu kesintileri o sendikalar karşıladı mı? Hayır. O zaman soruyorum: İş bırakma kararı alan sendikalar, üyelerinin kayıplarını neden telafi etmedi?

İşçi sendikalarında durum farklıdır. Bir işçi greve çıktığında, işçinin maaşını sendikası karşılar. O hâlde memur sendikaları iş bırakma kararı aldığında, hangi sendika o kararı almışsa kesilen paranın karşılığını da ödemelidir.Madem sendika iş bırakma çağrısı yapıyor, o zaman üyeyi mağdur etmeyecek sorumluluğu da üstlenmelidir.
Kaldı ki, iş bırakma konusunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Mahkemelerin takdirine bırakılmış bir alandır. Dolayısıyla mahkemelerin keyfiyetine göre sonuçlanan bir sürece üyelerimizi sokmayı doğru bulmuyoruz.
Bizim teşvik ödememizi, hak ettiğimiz maaşı hasta mı veriyor? Hayır. Bunları veren siyasi iktidardır. O hâlde mesajı doğrudan muhatabına veririz. Biz Sağlık-Sen olarak, hastayı da üyemizi de mağdur edecek bir eyleme imza atmayız.

Eylem yapılacaksa, o eylemi önce ben, Genel Başkan olarak ben yaparım. Çünkü biz sağlık hizmeti veriyoruz; bir çocuğun 40 derece ateşle geldiğinde derhal müdahale edilmesi gerekir. Eğer bu müdahale yapılmazsa o çocuk ömür boyu “efektif vaka” olarak kalabilir, ardından aileler doktor doktor dolaşır. Peki, hangi ücret kesintisi, hangi para bunu telafi edebilir?
Sağlık-Sen’in yaklaşımı nettir: Hekimin, hemşirenin, kısacası sağlık personelinin hakkını biz ararız. Sendikacı olduysak, eylemi de biz yaparız. Üyemizi mağdur etmeyiz, hastayı mağdur etmeyiz.

Soru: Sağlık-Sen, yani Memur-Sen, hakem heyetine katılmasaydı memur maaş zammı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kalacaktı ve hükümet mecburen maaş zammını artırmak zorunda kalacaktı şeklinde eleştiriler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yanıt: Sorumluluğu olmayan bazı sendikalar dışarıdan kolayca yorum yapıyorlar. Oysa 4688 sayılı Sendika Yasası toplu sözleşme sürecini açıkça belirlemiştir. Yasa, görüşmelerin birinde başlayacağını, ayın 22’sine kadar süreceğini ve anlaşma sağlanamazsa hakem heyeti kurulacağını düzenlemiştir. Yani süreç sonunda “TBMM’ye gider” diye bir hüküm yoktur. Bu eleştiriler tamamen bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor.

Bizim masada kazanım olarak elde ettiğimiz 58 madde vardı. Daha önce de ifade ettim: Ben toplu sözleşme masasına oturduysam, o masadan mutlaka bir kazanımla kalkarım. Daha önceki toplu sözleşme görüşmelerinde, Zehra Zümrüt Selçuk’un Bakanlığı döneminde Memur-Sen masadan kalktı ve sıfır kazanımla süreç tamamlandı. Bu da sahada ciddi mağduriyetlere yol açtı.
Oysa bu dönem masada çok önemli kazanımlar elde edildi. Örneğin, Genel İdare Hizmetleri Sınıfındaki arkadaşlarımız için 10 puanlık artış sağladık, mühendis arkadaşlarımız için ek iyileştirmeler yaptık. Toplamda 58 maddeyi kazanım olarak haneye yazdırdık.
HAKEM KURULUNA GİDİLMESEYDİ 58 MADDE SAKAT KALACAKTI
Eğer hakem kuruluna gidilmeseydi, bu 58 madde sakat kalacak ve hiçbir şekilde hayata geçirilemeyecekti. Asıl mağduriyet o zaman yaşanacaktı. Biz, sendikal sorumluluğumuz gereği yasaların belirlediği çerçevede hareket ettik. Bundan sonra da yine aynı kararlılıkla, üyelerimizin haklarını korumak için eylemsel ve yasal zeminde mücadelemizi sürdüreceğiz.
Soru: Teşvik ödeme katsayılarında yaşanan adaletsizlik hakkındaki düşünceniz nedir?
Yanıt: Öte yandan, teşvik ek ödeme sisteminde ciddi bir adaletsizlik bulunmaktadır. Bu konuyu da Sağlık Bakanlığı ile görüştük. Önümüzdeki günlerde kamu hastanelerine yönelik yeni bir düzenleme yapılması gündemdedir. Bakanlık, teşvik ödemelerinde hakkaniyetin sağlanabilmesi için bir çalışma yürütmektedir. Biz de teşvik ek ödemelerinin adil ve dengeli bir şekilde dağıtılması için sürece katkı sunuyor, çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Soru: Sözleşmeli yönetici olarak görev yapan idarecilerin ücretlerindeki şikâyetlerle ilgili Sağlık-Sen’in herhangi bir çalışması oldu mu?
MALİYE KENDİ İDARECİLERİ İLE BAKANLIK İDARECİLERİNİ KIYASLIYOR!
Yanıt: Sağlık Bakanlığı, sözleşmeli yöneticilerimizin — müdür ve müdür yardımcılarımızın — yaşadığı sorunları, bizim girişimlerimizle Maliye Bakanlığı’na doğrudan iletti. Bu konunun çözümü için çalışmalar sürüyor. Ancak burada en büyük sorun, Maliye bürokrasisinin direncidir. Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığındaki idarecileri kendi kurumundaki idarecilerle kıyaslayarak yanlış bir bakış açısıyla değerlendiriyor.
Örneğin, bir uzman doktor yöneticilik görevi üstlenmeden önce aldığı ücret ile yöneticilik görevine geldikten sonra aldığı ücret arasında dengesizlik söz konusu. Bu, doktorlarımızın gösterdiği fedakârlığın karşılığını bulamamasına neden oluyor. Bu adaletsizliği kabul etmiyoruz.

İnşallah yakın zamanda bu arkadaşlarımızın yaşadığı mağduriyetler de çözüme kavuşturulacaktır. Müdür ve müdür yardımcılarımızın da aynı şekilde ücret düşüklüğünden kaynaklanan sıkıntılarının takipçisi olmaya devam edeceğiz. Sağlık Bakanlığı’nın bu konudaki resmi yazışmalarını biliyoruz, süreci yakından takip ediyoruz. Maliye bürokrasisinin gösterdiği direncin farkındayız; Sağlık Bakanlığı da ısrarla iyileştirme talebinde bulunuyor. Biz de bu sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız.

Soru: Sayın Genel Başkan, sorularımıza verdiğiniz samimi ve kapsamlı cevaplarınız için teşekkür ederiz. Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir? Sağlık camiasına mesajınız nedir?
Yanıt: Mecliste kapı kapı gezeceğiz. Özellikle diplomanın hakkının verilmesi başta olmak üzere, hekimlerin ve hemşirelerin haklarının korunması için tüm Milletvekillerini ziyaret edeceğiz. Hekim kökenli milletvekillerimiz öncelikli olmakla birlikte, tüm parlamenterlerle görüşerek sağlık personelinin hakkını arayacağız.
Sağlık-Sen’in çalışmalarını camiamız önümüzdeki günlerde daha yakından görecektir. Bizim bir ayağımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, bir ayağımız Sağlık Bakanlığı’nda, bir ayağımız Çalışma Bakanlığı’nda, diğer ayağımız ise Maliye Bakanlığı’nda olacak. Eylem yapılması gerekiyorsa, bunu Sağlık-Sen Genel Merkezi ve teşkilatlarımız yapacak. Söylem gerekiyorsa, söylemi de yine biz üstleneceğiz.

Sendikal rekabet uğruna üyelerin, sağlık personelinin ve hatta hastaların mağdur edilmesine karşıyız. Rekabet elbette olacaktır; sendikacılıkta rekabet olmazsa bu yanlış olur. Ancak biz, kanuni düzenleme olmadan üyelerimizi mağdur edecek hiçbir eyleme imza atmayacağız.
Bizim derdimiz, pozitif sendikacılık yapmaktır.





