Anket çalışması 2019 Eylül ayında yapılmış.

10 kişiden 7’si son bir yılda ihtiyaç kredisi almış (yüzde 69.1), 

6 kişiden 1’i kredi kartı takibinde (yüzde 16.5),

6 kişiden 1’i kendisini ekonomik olarak kötü (yüzde 16.2), 5 kişiden 3’ü kendini ekonomik olarak “orta sınıf” olarak (%62.9) değerlendiriyor.

2 kişiden 1’i kendi evinde oturuyor (yüzde 48.9),

2 kişiden 1’i ekonomik sıkıntılar nedeniyle aile içi sorun yaşıyor (yüzde 46.4),

5 kişiden 4’ü gelecek için birikim yapamıyor (yüzde 79.3),

4 kişiden 1’i kronik bir rahatsızlığa sahip (yüzde 23.6),

2 kişiden 1’i ailesiyle geçirdiği vakti çok az buluyor (yüzde 53.2),

En fazla yapılan sosyal aktivite akraba ziyareti. Tiyatro ve konsere gitme çok nadir. Sosyal aktivite düzeyleri “oldukça düşük” olarak değerlendirilmiş.

3 kişiden 1’i “genel olarak hayattan memnunum” ve “çok memnunum” diyor (yüzde 33.5),

5 kişiden 1’i çalışma koşullarından memnun (yüzde 18.9),

5 kişiden 3’ü çalıştığı kurumu değiştirmek istiyor (yüzde 63.4),

2 kişiden 1’i işi nedeniyle psikolojik sorun yaşıyor (yüzde 45.5),

10 kişiden 1’i antidepresan kullanıyor (yüzde 12),

5 kişiden 3’ü mesleğini isteyerek seçmiş (yüzde 60.2), 10 kişiden 7’si “fırsatım olsa değiştiririm” diyor (yüzde 70.5); “meslek seçimi ve bu seçimlerini devam ettirme isteği noktasında çöküş yaşıyorlar” diye değerlendirilmiş.

Çalışma koşullarıyla ilgili en önde gelen 3 şikayet ağır çalışma koşulları, ekonomik memnuniyetsizlik (maaş düşük, döner sermaye adaletsiz ve yetersiz) ve adaletsizlik (liyakat ve ehliyet gözetmeksizin yapılan yönetici atamaları, kayırmacılık vd).

Kim bunlar? Sağlık çalışanları*. Sağlık Bakanı’nın 14 Ağustos’ta attığı tweette halkı kurallara uyarak destek olmaya çağırdığı “sağlık ordusu” mensupları!

                                                                              ***

Anket yaklaşık 1 yıl önce yapılmış. Verileri kötü/çok kötü olarak görüp “Hükümet aleyhine yapılmış bir çalışma” gibi değerlendirir ve güven duymazsanız yapan kurumun adını söyleyip anket çalışmasının adresini vereyim: SASAM Enstitüsü.

O günden bugüne 1 yıl geçmiş, bu bir yıl içerisinde sizce “hal ve gidişte” genel olarak bir iyileşme mi yaşanmıştır, yoksa aynı kalmış ya da daha da kötüleşmiş midir?

Önemli mi? Her zamankinden daha fazla önemli. Çünkü bu “ordu” 2020 mart, nisan, mayısını yaşadı, Haziran, temmuz, ağustos aylarını da pek nefes alamadan geçirdi/geçiriyor ve pandemi koşullarında sonbahar-kışa girecekler. Bir veri olarak son haftalarda, basına da yansıyan, hekimlerin emeklilik ve istifalarında artış olduğu haberleri var. Bunların doğruluğu sorgulanabilir, “münferiti genele teşmil etmenin haksızlığı” olarak değerlendirilebilir ancak yukarıdaki anket sonucunu da göz önüne almamazlık etmeyelim: sağlıkçılar “meslek seçimi ve devam ettirme isteği noktasında çöküş yaşıyorlar”.

Bunlara Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) 14 Ağustos’ta kamuoyu ile paylaştığı COVID-19 5. Ay Değerlendirmesi’nde sağlık çalışanlarıyla ilgili olarak yer alan ara başlıkları ekleyebiliriz:

Sağlık Bakanlığı’ndan enfekte sağlık çalışanları hakkında bilgi almak 29 Nisan’dan bu yana mümkün olmadı.

COVID-19 halen meslek hastalığı olarak kabul edilmedi.

Kaybettiğimiz sağlık çalışanlarının geride bıraktıklarının yaşamı güvence altına alınmalıdır.

Kişisel Koruyucu Donanım (KKD) eksiksiz ve sürekli yedeklenerek sağlanmalıdır.

Sağlıkçılara halen risk grubu olarak test yapılmıyor.

Kamuda istihdam olan sağlık çalışanları büyük oranda ek ödeme alamıyor, özelde çalışanlar içinse hak edişler ya çok gecikerek, bölünerek ya da “indirimli” yapılıyor, hekim olmayan sağlık çalışanları zorunlu ücretsiz izne gönderiliyor, iş yükü çok artıyor.

Sonbahara girerken sağlıkçılar yorgun ve kırgın, tükeniyor.

                                                                                  ***

Panik yapmayalım, sakin olarak düşünelim, “ordu” sözcüğünü bir yana bırakıp sağlık ekibinin “mücadele kabiliyetini nasıl arttırabiliriz?” başlığında akıl yürütelim.

Sağlık mesleği sıklıkla “adanmışlık”la birlikte anılır ve sağlıkçılardan yüksek etik standartlara uygun davranış göstermeleri beklenir. Bu beklentinin haklılığı anlaşılırdır ve büyük ölçüde “adı konmamış bir toplumsal sözleşmeye” dayanır. Bu beklentinin karşılanmasının koşullarından önde geleni sağlıkçıların “geride bıraktıklarının” güvende olmasıdır. Yukarıdaki anket verilerinde yer aldığı gibi ekonomik sıkıntı içerisinde, bu nedenle aile içi sorunlar yaşayan, üstüne çalışma koşullarından memnun olmayıp işyerini değiştirmeyi düşünen, işi nedeniyle psikolojik sorunlar yaşayan bir “ekip”ten bahsediyoruz. Kaldı ki Hükümet politikalarıyla ekibin bütünlüğünün, var olanın/kalanın üzerine özellikle son 3-4 ay içerisinde de ne kadar zedelendiğini biliyoruz.

Pandemi gibi büyük ölçekteki mücadelelere yönelik bu topraklarda en yoksul/yoksun dönemlerde bile nasıl bir politika izlendiğine dair örnekler vermek mümkün. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bulaşıcı hastalıklarla nasıl mücadele edildiği -benzer olmasa da- hatırlanabilir.

Sağlık ekibinin mücadele kabiliyetini arttırmanın tek başına yeterli olamayacağı çok açıktır. Pandemi mücadelesini çekip çeviren ekibin bilimsel yöntem kullanımı, açıklık, katılımcılık, liyakat, ehliyet gibi ölçütlere uyması beklenir. Yeter mi? Yetmez, illaki doğru bir sağlık örgütlenmesi omurgası üzerinde kamusal tercihlerle yürütülmesi gerekir.

Aksi?

Aksiliğe gerek yok! Onun içindeyiz zaten.

Sağlıkçıların bu kışı çıkaramaması demek ne yazık ki toplum sağlığı açısından felaketle eş anlamlıdır.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

*Ankete cevap verenlerin %58’i kadın, %42’si erkek. Eğitim durumlarını lise ve altı olarak belirtenler %12,9, ön lisans mezunları %22,9, lisans mezunları %52,3 ve yüksek lisans/doktora mezunlarının oranı ise %11,9. %23 bekar, %72,6 evli ve %4,5 boşanmıştır. Yaş ortalaması 37±8,5. Katılanların %4’ü hekim, %34,1’i hemşire, %8,9’u ebe, %19,1’i sağlık teknikeri/teknisyeni, %10,2’si sağlık memuru, %13,5’i idari memur ve %10,2’si diğer meslek gruplarından. %40,8’i devlet hastanelerinde, %10,2’si üniversite hastanelerinde, %3,5’i 112 Acil’de, %4,1’i ADSM’lerde, %4,8’i şehir hastanelerinde ve %18’i diğer kurumlarda çalıştıklarını belirtmişler.

Yine anket katılımcılarının %75,8’i sağlık hizmetleri, %15,8’i genel idari hizmetler, %3,5’i teknik hizmetler ve %4,9’u yardımcı hizmetleri sınıfındadır. Katılanların %56,8’i nöbet tutmazken %18,3’ü 72 saat ve altı, %14,3’ü 73- 130 saat arası ve %10,1’i 130 saat ve üzeri nöbet tutmaktadır. (EB/RT)

Eriş Bilaloğlu
Tıp doktorubiyokimya uzmanı. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinde1990-2012 yılları arasında değişik dönemlerde üyelik, genel sekreterlik (1996-2002) ve başkanlık (2010-2012) görevlerinde bulundu.