Bu durum AK Parti hükümetinde yeni arayışlara zemin oluşturdu. Bu zeminde, çoğumuzun hatırlamakta zorlanabileceği "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun" büyük bir hevesle Meclis'e sevk edilmiş ve Meclis tarafından da kabul edilmişti. Dönemin Cumhurbaşkanı, kanunu bir daha görüşülmek üzere iade etmişti. Ancak, bu kanun tekrar görüşülmemiş ve kadük (önemini yitirmiş) kalmıştı. Belki de bu halde kalan ilk kanundu.

"Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun" da üst düzey bürokratların nasıl değiştirileceği kuralı vardı. Kanun iyi niyetle hazırlanmış 46'ncı maddesinde hükümet değişikliğiyle üst düzey kamu görevlilerinin görevlerinin sona ereceği ifade ediliyordu. Bu maddede; "Hükümetin görevi sona erdiğinde, Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı hariç müsteşarlar ile başkanlık ve genel müdürlük şeklinde kurulan bağlı ve ilgili kuruluşlarda kendi genel kurullarının seçimiyle gelenler dışındaki başkan veya genel müdürlerin görevi kendiliğinden sona ermiş sayılır. Ancak bu görevlere yeni bir atama ya da görevlendirme yapılıncaya kadar bu kişiler görevlerine devam ederler. Bu şekilde görevi sona erenlerden başka bir göreve atanmayanlar, özlük hakları saklı kalmak üzere, kadro şartı aranmaksızın bakanlık müşaviri olarak atanırlar" hükmü yer almaktaydı.

İşte bu hüküm, her bakan değişikliğinde bürokrasinin hallaç pamuğu gibi savrulmasına sebep oldu. Maalesef öyle bir noktaya gelindi ki bürokratın niteliği veya kapasitesi görevde kalmasının teminatı olmaktan çıkar hale geldi. Bürokratın siyasi desteği varsa ayakta kalıyor, aksi durumda ise zevali oluyor.

Geçmiş tecrübe ve birikim iyi bir geleceğin merdivenidir

Her bakanlıkta yorulan ve tempoya ayak uyduramayan bürokratlar olabilir. Bunların değiştirilmesi ve yerlerine daha dinamik ve birimli kişilerin atanması kadar doğal bir durum olamaz. Ancak, görevden alınanların yerlerine getirilenlerin zayıf nitelikler taşıması ve işportacı bürokrat karakteri taşıması adeta bakanlıkların içerisine saatli bomba konulması gibidir.

Son zamanlarda kamuda kötü bürokratın iyi bürokratı kovmaya başladığı sıklıkla görülür olmaya başlamıştır. Tek derdi iyi işler çıkarmak olan bir yöneticiyle, bütün derdi ayakta kalmak için üstlerine sürekli yağcılık yapmaya çalışan bir yöneticinin baş etmesi mümkün değildir.

Çok kısa sürede iş odaklı çalışan yönetici sıkıntıya girmeye başlamaktadır. Her işten anlayan ve yok kavramı literatüründe olamayan işportacı yöneticiler uzun vadede kamu bürokrasinin kanserli hücresi haline gelmiştir. Bunların iş takipleri zeminlerini güçlendirmekte ve iyi adam kavramını iyi iş yapandan ziyade iyi iş takibi yapana çevirmeye başlamıştır.

Kamuda öyle bir noktaya gelinmiştir ki her şartta vicdanlarının sesini dinleyen ve bildiklerinden şaşmayan yöneticilerin işleri her geçen gün zorlaşmaktadır. Bunlar iyi iş takibi yapamadıkları için siyasetle de arasındaki mesafe açılmaktadır.

Ahmet Ünlü/YeniŞafak