Bu konuda bir yazı kaleme almayı uzun zamandır düşünüyordum. Sayın Sağlık Bakanının Bütçe ve Plan komisyonunda yaptığı konuşmadan sonra, bir kısmını halkımızın da Bakanlığın da bilmediği bazı gerçekleri dile getirmek gerekiyor.

PROJE VE UYGULAMA “YERLİ VE MİLLİ” OLMAKTAN UZAKTIR.

Başlangıçta belki cumhuriyetin ilk yıllarında tamamen devletin kendi imkanlarıyla ülkenin dört bir yanına yapılan ve bugüne kadar önemli hizmetler gören Numune Hastanelerinden mülhem, çağa ve yeni teknolojilere uygun, daha işlevsel yeni hastane projeleridir, diye düşünüyordum. Ama hastaneler gün yüzüne çıkınca ve işletilmeye başlayınca gördük ki, bu devasa tesisler de ithal projelerle ve tüccar kafayla yapılmış.

1980 lerde İngilizlerin, maksada uygun olmadıklarını, sağlık hizmetlerini daha da zorlaştırdığını görüp tamamen terkettiği bu projeleri, kim, nasıl ve hangi gerekçelerle ülkemize ithal etti ve başlattı? Bu bilinemiyor çünkü, katrilyonların harcandığı, daha da harcanacağı belli olan bu ucube projelerin, herşeyi ticari sır olarak gösteriliyor.

Finansmanı yabancı kredilerle sağlanmış, Kamu Özel Ortaklığı sistemi ile inşa edilen bu hastanelerde, devlet ile özel şirketlerin ihtilafa düştükleri durumlarda kendi hukukumuz yerine uluslararası ticari hukuk hükümlerinin uygulanacağı söyleniyor.

Bugün ki kur ile 25 yıllık sözleşme sürelerinin sonuna kadar devletin cebinden 225 milyar TL çıkacağını sayın Bakan söyledi. Bu süre zarfında dövizdeki artışlar da hesaba katıldığında bu rakamın 3-4 katına çıkacağını rahatlıkla söylememiz mümkün. Devletimizin yıllık bütçesi kadar tutacak olan bu meblağı, şirketlere ve yabancı kredi kuruluşlarına ödemek, bağlayıcı sözleşmelere imza atmak, ” yeni kapitülasyonlar mı geliyor” diyenleri haklı çıkarıyor.

Peki neydi problem? Devleti her geçen gün bu kadar büyük zararlara sokacak böylesine büyük hastaneler kurmak çok mu gerekliydi? Bu sorunun cevabı, “kesinlikle hayır” dır.

Birkaç yıl önce hizmete sokulmuş, çok yeni ve modern hastaneler dahil, onlarca hastane kapatıldı. Personeliyle birlikte şehir hastanelerine taşındı. Devlet imkanlarıyla alınan yüzlerce tıbbi cihaz, alet edevat ve hastane mefruşatı çürümeye terk edildi. Çünkü bu malzemeler yeni hastanelere taşınamıyordu.

Şehir Hastanelerinin devasa kampüslerinin, şehrin içinde bir yere yapılması mümkün değildi. Vatandaşın nasıl ulaşacağı hesaba katılmadan, şehirlerin dışında inşa edildiler. Sanki buralara hasta insanlar değil de, üniversite öğrencileri gibi, genç ve sağlıklı insanlar gidecekti.

İŞLETME ZORLUĞU VE İKİ BAŞLILIK

Hasta bir şekilde hastaneye ulaştı diyelim. Hizmet alacağı birimi bulup muayene sırasına girene kadar akla karayı seçiyor. Yüzlerce metre, bazen birkaç kilometre yürümek zorunda kalıyor. İlgili birimi bulana kadar kırk kişiye sorması gerekiyor. Nihayet kan ter içinde hekimle buluşan hastanın işi burada da bitmiyor. Daha tetkiki var, röntgeni var, müdahaleli bir işlem yapılacaksa o birimi bulmak var…

Genel hastane, kalp damar hastanesi, kadın doğum hastanesi, psikiatri hastanesi ve fizik tedavi hastanesi şeklinde planlanmış olan hastanede diğer branşların nerede hizmet verdiğini bulmak, bazen yön gösteren personele sormak suretiyle bile bulunamıyor. Mesela gastroenteroloji polikliniğinin psikiatri hastanesi zemininde, endoskopik muayenelerin acil servisin birinci katında, yataklı servis kısmının ise başka bir blokta hizmet verdiğini nasıl tahmin edebilirsiniz ki..

ÇALIŞAN PERSONELE GEREKLİ KOLAYLIKLAR SAĞLANABİLMİŞ Mİ PEKİ?

Poliklinik odaları, merkezi havalandırma sistemi olduğu için, penceresiz veya açılır penceresi olmayan çoğu küçük odalar şeklinde planlanmış. Havalandırma sistemindeki bir arıza veya gerekli bakım yeterince ve zamanında yapılmazsa orada çalışan hekim ve yardımcı personelin vay haline.. Sürekli havalandırma ünitesi rüzgarı altında saatlerce çalışıldığını bir düşünün.

Bazı odalarda sedye bile dönmüyor. Bir ultrason odasında hekim bile hastanın etrafında zor dönebiliyor. Oturabilecek yer yok.

24 saat yoğun hizmet veren personele dinlenme odası düşünülmemiş. Hekimler, çoğu zaman idari birimlerden habersiz, bazı küçük bürolara derme çatma birkaç koltuk v.s koyarak kendilerine dinlenme odası yapmak zorunda kalıyorlar.

Hastaların mahrem bilgilerini paylaşabilecekleri, doktoruyla baş başa kalıp derdini anlatabileceği bir mekan yok.

Hekimlerin polikliniklerden veya ameliyatlardan çıkınca duş alıp bir süre dinlenebilecekleri, okuyacakları, yazacakları, bilimsel çalışma yapabilecekleri odaları yok.

NÖBET TUTARKEN BEKLEYECEKLERİ, DİNLENEBİLECEKLERİ ODALAR PLANLANMAMIŞ.

Bir başka birimden hasta konsültasyonu istendiğinde ve bu işlem için hekim birkaç ayrı yere çağrıldığında sizce ne kadar yol yürümek zorunda kalabilir? Tabii ki mesleğin içinde olanlar bu sorunun cevabını bilemezler. Konsültasyonla veya acil hizmetleriyle görevli bir hekimin günlük yürüdüğü mesafe ortalama 2-6 kilometre arasındadır. (Bir şehir hastanesinde, yürüyemeyen hastalar için şirketin çalıştırdığı golf arabasına, konsültasyona giden bir hekim de binmek istemiş, fakat şirket elemanı “sizin hakkınız yok” diye geri indirmiş. Şimdi bazı hekimler beyaz gömleğini çıkararak bu arabalara kaçak biniyorlarmış. Doktorların düşürüldüğü şu duruma bakın..)

YATAKLI SERVİSLERE GELİNCE;

Bu servislerdeki odalar güzel tanzim edilmiş. Büyük, ferah, TV, VC ve duşu içinde, refakatçi için koltuğu yatağı düşünülmüş odalar. Yani hekimlerden esirgenen odalar, hastalardan esirgenmemiş. Ama bugün ki sistemde hastaneye müracaat eden hastaların ancak yatarak tedavi görmesi gereken %7-10 u bu imkandan yararlanabilirler.

Sağlık hizmetleri, Bakanlık personeli tarafından, temizlik, yemek, çamaşır, güvenlik, kantin gibi ticari ve sosyal tesisler ve taşıma hizmetleri şirket tarafından veriliyor.

Sağlık hizmetleri gibi sıklıkla acil müdahaleyi gerektiren durumlarda diğer hastanelerde hastayı ameliyat haneye gönderme süresi azami 10 dakika iken, şehir hastanelerinde bu süre ortalama 20-25 dakika. Çünkü önce taşıma işini yapan şirket birimine kodlama yapacaksın, personel ayarlayıp çağrı veren birime gönderecekler ve hastanız taşınacak. Tabii bu arada hastanın hayatı tehlikeye girmedi ise doktor da uygun ortamda müdahalesini yapabilecek.

Kanamalı bir hasta veya kusan bir hasta mekanı kirletmiş olsa, yine aynı kodlama usulüyle personel çağırmak zorundasınız.

Bir evrak, malzeme v.s yi bir başka birime gönderecekseniz, yine aynı usul ile şirketten personel talep etmek zorundasınız.

Bütün bu ve benzeri hizmetleri şirket, hastaneye fatura ediyor ve hatırı sayılır paralar kazanıyor.

44 yıldan beri, gerek idareci ve gerekse hekim olarak Sağlık Bakanlığının taşra teşkilatlarının her kademesinde hizmet veren birisiyim. Yetkililer sormasa da fikrimizi, önerilerimizi söylemek, yazmak, iletmek zorundayız. Çünkü millet bizim, devlet bizim, harcanan kaynaklar hepimizin.

BU NOKTADAN SONRA NE YAPILMALI?

Sağlık Bakanlığı şehir hastaneleri projelerinden tamamen vazgeçmelidir.

Hukuk müsaade ediyorsa, mevcutlar bakanlığa devredilmeli, inşası devam edenlerde projeler revize edilerek tesisler küçültülmeli ve devlet tarafından satın alınmalıdır.

Devlet imkanlarıyla azami 400-500 yataklı, monoblok, işletmesi kolay, şehirlerin içinde, vatandaşın kolay ulaşabileceği yerlere, şehrin büyüklüğüne göre peyder pey birkaç tane olmak üzere yeni hastaneler yapılmalıdır. Dünya artık, İşletilebilir, kolay ulaşılan bu tip hastanelere dönmüş iken bizim, alemin vaz geçtiği, terk ettiği bu devasa hastanelerde ısrar etmemizin akılla ve bilimle bağdaşır bir tarafı yoktur.

Mesela Kayseri’de taşınan eski hastane arsasına 600 yataklı, şehrin doğu ve batı yerleşim bölgelerine birer tane 400 yataklı olmak üzere, 3 hastane inşa etmek ve mevcutlara ilave yeni tıbbi donanımlar temin etmek, mevcut şehir hastanesine harcanan paranın(462milyon dolar) yarısından daha az bir meblağ ile mümkün olacağı hesaplanmıştır. Ama artık dönüşü olmayan bir yola girilmiştir.

Genel hastanelerin yanı sıra, şehirlerin ulaşılabilir bölgelerine, kadın-doğum, çocuk, göz, göğüs, fizik tedavi, kalp-damar, onkoloji ve psikiatri gibi branş hastaneleri yapılabilir. Mevcutlar iyileştirilip, eskiyenler yeniden inşa edilebilir.

Dışardan devasa ve mükemmel görünen şehir hastanelerinin iç yüzü, yazdıklarımdan daha fazlasıdır.

Taşınma sürecinde, istekleri dışında şehir hastanesine gönderilen personel, bir yolunu bulup, tayinle başka yere naklini istemektedir. Kayseri şehir hastanesinin bazı branşlarında uzman ve öğretim elemanı sayısı kritik seviyelere düşmeye başlamıştır.

Mecbur kalmadıkça hastalar şehir hastanesine gitmek istememektedir.

Şehir hastanesine sevk etmek istediğim bir hastamın şu sözleri durumu özetlemeye yetmektedir: “Doktorum kurban olayım beni oraya gönderme, ne yapıyorsan sen burada yap. Ben taa oralara gidemem. Gitsem de içinde kaybolurum.”

17.11.2019 / Yunus Yıldızkan