Fakat ta başından beri birkaç şey bizleri rahatsız edip duruyordu. Birisi Batı’da 70’li yıllardan beri bilinen Paleo Diyet ya da “düşük karbonhidratlı beslenme” anlayışını hoca hanımın birden bire “Karatay Diyeti” adını vererek mülkiyetine geçirmesiydi. Bu anlayışı “Taş Devri Beslenmesi” adıyla ülkemizde Ahmet Aydın hocamız tanıtmıştı. Biz de çevremize 2000’li yıllardan beri yaymaya başlamıştık. Keza, Karatay’ın savunduğu işlevsel tıp anlayışını da biz Ahmet Aydın’dan öğrenmiş, Karatay’dan on yıllar önce savunusunu yapmaya başlamıştık. Ancak doğruların kimin adıyla yaygınlaştığı önemli değil, önemli olan yayılmasıdır, diyerek yakın zamana dek bu türden televizyon starı doktorların arkasında durmuştuk.

Tabii bir başka kuşku ve eleştirimizi daha başından beri kendilerine ve kamuya ilettik. O da şuydu: Tıpta aşırı doz diye bir şey vardır. Çok yararlı olabilecek bir ilacı hastaya fazla dozda verirseniz o ilaç zehir etkisi gösterir. Medyaya bu kadar sık çıkılmaz. Medya insanı maymun eder. Söylenen doğru şeyler tekrarlandıkça bir yere kadar akılda kalmasına katkı sağlar… Bir noktadan sonra alışkanlık yapmaya başlar, değeri, ciddiyeti azalır. Medya sizi rating için sürekli konuşmaya zorlar, siz de para için, ün için bu oyuna gelirseniz bir süre sonra saçmalamaya başlarsınız. 

Ve maalesef dediğimiz çıktı. Karatay başta olmak üzere bu medya starları eskiden beş doğru yanında bir yanlış kelam ederken, şimdi beş yanlış içinde bir doğruyu savunur hale düştüler. Onca yıllık birikimi heba etme noktasına geldiler. Onca uzmanın Karatay’dan çok önce savunduğu bilimsel doğruları rezil etmeye başladılar.

Karatay başta olmak üzere medyanın bu magazin doktorları sözde modern tıbbı, sistemi eleştiriyorlar. Aldanmayın!.. Bunu “modern tıbbı”, “ticari tıp” ya da “medikal kartel tıbbı” başlığı altında Karataygillerden on yıl önce eleştirmeye başlayan bir ekibin üyesi olarak diyorum. TIP BU DEĞİL kitaplarını yazan ekibi temsilen söylüyorum. MODERN TIP ELEŞTİRİSİ BU DEĞİL diyorum. Biz modern tıp eleştirimizde bilimsel temelden hiç ayrılmadık, aksine modern tıbbı bilimsellikten uzaklaştığı için eleştirdik. Başka bir ticaret kapısı olan bilimsel disiplin dışındaki alternatif tıbba (bilimsel disiplin içinde de alternatif tıp vardır) göz kırpmadık. Epey teklif ettiler, ama medya soytarısı olmadık. Ancak buna rağmen sistemin sağlık anlayışına karşı, ticari tıbba, kartel denetimindeki tıbba karşı bir bilinç ve tepki yaratmayı başardık. Şimdi tüm bu doğru eleştiriler, el birliği ile yarattığımız aydınlanma işbu medya starları yüzünden tekrar yerini karanlığa bıraktı…

Alandaki boşluğu fark eden, paranın, ratingin, boş beyinlilerin yüksek ilgisini fark eden her türden uyanık, kitap  yazıyor, tv’den tv’ye geziyor. O TV kanalları da tıpkı sahte afrodizyak ilaçları pazarlayan satış kanallarına dönmüş, bu saçmalıkları sabaha kadar tartıştırıyor. Biri aşıları Rockefeller’a bağlıyor, öbürü İllimunati’den komplo ilmekliyor. Ortada soyut bir “satın alınmış doktor” edebiyatı dönüyor, fakat bunun kurumları, patronları, siyasileri kim? Belli değil… İşin esas başındakilere saygılar sunuluyor, onlar değilse kim bu dolabı tezgahlayanlar? İşte onlar gizli? Hastanede hastayı ilk karşılayan doktorlar aslanın ağzına atılıyor. Yine soyut bir “bu tıp yaramaz, geleneğe dönelim” hikayesi. O gelenek ne? 2 liralık aktar otunu 200 yüz liraya satmak mı? Arkada bir de erotik videolar döndürün, tam olsun! Karatay hoca tüm bu sabuklamalara kafa sallıyor, hatta coşkuyla destekliyor. Tek kelimeyle rezalet!  

İşin bir o kadar tehlikeli yanı da şudur: Bilinçsiz insanlardaki doktor düşmanlığını, modern tıp düşmanlığını körüklemesi. Bu tv starlarının hemen hiçbiri acil serviste çalışmıyor. Hatta hemen hiçbiri yoğun çalışan bir hastanede hasta yükü altında değil. Onlar tv ekranlarında hiç bilmediğimiz motivasyonları uğruna vatandaşı kışkırtıp duracaklar… Olan çoğu genç, emekçi doktorlara, sağlık çalışanlarına olacak…

İktidarın liderleri bazı konularda yanıldıklarını, aldatıldıklarını çıkıp açık açık söyleyebiliyorlar. Örneğin “FETO bizi on yıllarca aldattı” diyebiliyorlar. Bunda ne kadar samimiler, o ayrı tartışma konusu, ama gereğini belli bir yere kadar yapıyorlar. Ancak ben, yapılan onca büyük hataya, onca dolduruşa gelme ve getirmeye karşın muhalefette “biz yanılmışız, bizi aldattılar” diyeni görmedim daha. Ne tepede ne tabanda.

Ama işte ben söylüyorum: “Karataygiller başından beri bizi aldatmış.” Dertleri ne sağlıkmış, ne doğru beslenmeymiş, ne sistem eleştirisiymiş… Amaç kişisel ikbalmiş.. Gerisi ayrıntıymış… “Aşıları da yeniden ele alalım, tartışalım” dedik, iş zorunlu aşıları redde kadar genişledi. “İlaçları bu kadar körlemesine kullanmayalım” dedik, olay “ilaçlarla insanlığı yok edecekler”e kadar dal budak saldı. Biri “Saklı Seçilmişler” der, öbürü “şu kanser yapıyor, bu karaciğeri mahvediyor” diye sallar durur. Kanıt yok, belge yok, aynı ekip birbirini ağırlayıp dur duraksız akıl bozuyor. Bunda artık herhangi bir iyi niyet görmek imkansız.  

Fakat bu sağlıkta şiddet olgusu için başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere hükümet bir şeyler yapmalı artık. 18 yıldır iktidardalar, daha neyi bekliyorlar? Kanunları istedikleri gibi değiştirmek ellerinde, medyada konuyu sürekli işleyip kültürel düzeyi yükseltmek ellerinde; okullarda, camilerde eğitim yapmak yine ellerinde. Bu şiddet sadece sağlık çalışanlarının canını tehdit etmiyor, tüm halkın canını tehdit ediyor. Şiddet altında çalışan bir meslek grubu daha ne kadar sağlıklı iş görebilecek? 

Bu sağlık istismarcısı medya cambazlarının sağlık sektörüne hiç değilse şöyle bir katkısı dokunsaydı: Olur olmaz nedenlerle doktora gitmeyi, başı ağrıyınca, az buçuk ateşi çıkınca acillere koşmayı bir parçacık azaltsaydı. O da yok. Millet sadece hastaneye gittiği için hasta olmaya, hastaysa daha da hastalanmaya devam ediyor. O izdihamda başka türlüsü mümkün değil zaten. Kargaşa ortamlarındaki şiddetten nasibini almak da cabası. 

Hekimlere de büyük iş düşüyor. Sağlık çalışanlarına görev düşüyor. Türkiye’deki şiddetin en büyük kaynağı PKK’yı kollayıp destek çıkan meslek odalarına, sendikalarına hiç değilse kendilerinin ve halkın can güvenliği için tavır göstermelerinin vakti geldi, çoktan geçmedi mi? Siyasal şiddet sürerken ve kendileri de en azından önemli bir kesimi itibarıyla bu şiddette tarafken, sağlıkta şiddet nasıl durdurulabilir? 

Kaan Arslanoğlu