Memura uzun saçtan verilen disiplin cezası yargıdan döndü

Danıştay Onikinci Dairesi, amirleri tarafından defaatle uyarılmasına rağmen saçını kesmeyen memura verilen disiplin cezasını iptal etti.

T.C. DANIŞTAY ONİKİNCİ DAİRE

Esas No: 2017/1264 - Karar No: 2020/1406

DAVANIN KONUSU :

1. ................. elektronik teknisyeni olarak görev yapan davacının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/A-(g) maddesi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı işlemin iptali istenilmektedir.

2. Disiplin cezasına ilişkin işlemin dayanağı olan 25.10.1982 tarihli ve 17849 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 16.07.1982 tarihli ve 8/5105 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde (erkek personel için) yer alan "...Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur..." ibarelerinin iptali istenilmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İkinci ve Onikinci Dairelerince 2575 sayılı Danıştay Kanunu'na 3619 sayılı Kanun'un 10. maddesiyle eklenen Ek 1. madde uyarınca yapılan müşterek toplantıda 2577 sayılı Kanunun 17/1. maddesi uyarınca duruşma için önceden belirlenen 19/02/2020 tarihinde, davacı ..... .....'ın geldiği, davalı Cumhurbaşkanlığı temsilcisi Hukuk Müşaviri ..... .....'nin geldiği ve davalı ........................ Müdürlüğü temsilcisi Av. ..... .....'in geldiği, Danıştay Savcısı ..... .....'in hazır olduğu görülerek açık duruşmaya başlandı. 2577 sayılı Kanun'un 18/3. maddesi uyarınca duruşmaya katılan taraflara usulüne uygun söz verilip dinlendikten ve Danıştay Savcısı'nın düşüncesi alındıktan sonra duruşmaya son verilerek ve dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :

Dava;........................Müdürlüğünde elektronik teknisyeni olarak görev yapan davacının, defalarca uyarılmasına rağmen saçlarını kesmemesi eylemi nedeniyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (g) alt bendi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı işlem ile bu işlemin dayanağı olan 25.10.1982 tarihli ve 17849 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 16.07.1982 tarihli ve 8/5105 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde (erkek personel için) yer alan "... Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur. ..." ibarelerinin iptali istemiyle açılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE:

ESAS YÖNÜNDEN:

İlgili Mevzuat:

1982 Anayasası'nın "Cumhuriyet'in nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde; "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir." hükmüne; "Devletin temel amaç ve görevleri" başlıklı 5. maddesinde; "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." hükmüne; "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. maddesinde; "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz." hükmüne; "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesinde; "Temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz" hükmüne; "Çalışma hakkı ve ödevi" başlıklı 49. maddesinde ise; "Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır." hükmüne; "Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma" başlıklı 90. maddesinin beşinci fıkrasında; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükmüne; "Yönetmelikler" başlıklı 124. maddesinde de; "Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler." hükmüne yer verilmiştir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Kıyafet mecburiyeti" başlıklı Ek 19. maddesinde; Devlet memurlarının, Kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetinde oldukları belirtilmiştir.

25.10.1982 tarihli ve 17849 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, kamu görevinde bulunan erkek personelin kılık ve kıyafette uyacağı hususlara yer verildiği, bu hususlar arasında " Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur..." ifadesine yer verilmiş olup; anılan Yönetmeliğin 16. maddesinde de, Yönetmeliğe aykırı hareket edenlere 657 sayılı Kanun'un disiplin cezalarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinin (b) bendinde yer alan "...Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur... Saçlar, ... temiz bakımlı ve taranmış olur..." ibareleri incelendiğinde,

İdarelerin kendilerine tanınan düzenleme yetkisini Anayasa ve Kanunlarla belirlenen sınırlar içinde kullanmasının gerektiği, bu kapsamda, Kanuna dayanılarak idarelere tanınan yetki çerçevesinde erkek olan kamu görevlisinin kılık ve kıyafetiyle ilgili koşulların belirlendiği ve Yönetmeliğin 5. maddesinin (b) bendinde yer alan "...Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur... Saçlar, ... temiz bakımlı ve taranmış olur..." ibarelerinin idareye tanınan takdir yetkisinin sınırları içinde ve hizmet gereklerine uygun olarak hazırlandığı anlaşıldığından, dava konusu düzenlemenin yukarıda belirtilen kısmında üst hukuk normlarına aykırılık bulunmamaktadır.

Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinin (b) bendinde (erkek personel için) yer alan "...Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz... kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir..." ibareleri incelendiğinde;

İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir. İnsan hakları; ırk, ulus, etnik köken, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklar olup, bu hakları kullanmakta herkes eşittir. İnsan hakları, bireylerin doğuştan sahip oldukları haklar oldukları için bireylerin dış görünüşleri, fiziksel özellikleri, hayat tarzı ve benzeri özellikleri nedeniyle ihlal edilmemelidir. Doğuştan, yaratılıştan gelen ya da sonradan edinilen, insanları ayırt edici bu özelliklerden dolayı diğer kişilerden daha aşağı oldukları yönünde bir algıya neden olabilecek yaptırımlar öngören her türlü hukuki uygulama, eşitsizliği ve ayrımcılığı meşrulaştıracaktır.

Ayrımcılık, nesnel ve makul bir gerekçe olmaksızın, konuyla ilgili olarak benzer durumda olan kişilere farklı muamelede bulunulmasıdır. Aynı durumdaki kişilere farklı muamele, meşru bir amaca dayalı olmadığında ve izlenilen yol ile varılmaya çalışılan hedef arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurulmadığında ayrımcılık ortaya çıkmaktadır.

Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında da belirtildiği üzere, hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda eşitliği gözeten, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendini yükümlü sayan Devlettir.

Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine, herhangi bir vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik toplumda gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının, faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Ancak, eşitlik ilkesini zedeleyecek, ayrımcılığa neden olabilecek hususlar gündeme geldiğinde, bu alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için, kamu makamlarınca ciddi gerekçelerin gösterilmesi gerekmektedir.

Nitekim, Anayasa'nın 10. maddesinde yer bulan eşitlik ilkesine bakıldığında, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu anlaşılmakta ise de; maddedeki ifadeden de anlaşıldığı gibi ayrımcılık temelleri "...ve benzeri sebeplerle" denilerek Anayasa koyucu tarafından açık uçlu bir ayrımcılık temeli bırakılarak, günün değişen koşulları karşısında ayrımcılığa yol açabilecek yeni bir durumun ortaya çıkması halinde, maddenin yaşayan ve dinamik bir şekilde yorumlanmasının ve içinin doldurulmasının önü açılmıştır.

Yukarıda yer verilen Anayasa maddelerinde, herkesin ayrım gözetilmeksizin eşit olduğu, eşitlik hakkının yaşama geçirilmesini Devletin sağlayacağı, kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu, herkesin çalışma hakkının bulunduğu, bu hakların korunması, çalışma barışının sağlanması için gerekli tedbirleri Devletin alması gerektiği vurgulanmış olup, kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel arasında da bu tedbirlerin alınacağı kuşkusuzdur.

Bakılan uyuşmazlıkta, davacının erkek olduğu ve saçlarının anılan Yönetmelikte belirtildiği gibi, kulağını kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde olmadığı, omuzlarından aşağı sarkacak şekilde uzun olduğu ve bu nedenle disiplin cezası aldığı; dava dilekçesinde, aynı statüde bulunan kadın personelin uzun veya kısa saçla kamu görevini ifa ettiklerini, saçlarının uzun olmaları nedeniyle çalışma hayatında herhangi bir aksaklığa neden olmadıklarını, söz konusu bu durumun Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini vurgulamasına karşın; davalı idarelerin savunma dilekçelerinde görüldüğü üzere, kamuda görev yapan erkek personelle ilgili bu kısıtlamanın gerekliliğiyle ilgili açıklama yapamadıkları, davacının saçının uzun olmasının, mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair yeterli ve ikna edici gerekçelerin belirtilmediği, davacının mesleği ya da kamu hizmetinin işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin de açıklanmadığı görülmektedir. Bu nedenle, davacı üzerindeki müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulamadığından, müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup olmadığı tartışmasını karşımıza çıkarmaktadır.

Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse, dava konusu düzenleyici işlemde olduğu gibi, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Özpınar - Türkiye kararında (Başvuru No:20999/04 - Karar Tarihi:19.10.2010); bir yargıcın özel hayatında arkadaşlık ettiği kişiler ve giyim tarzı, aşırı makyaj yapması gibi iddialar ön plana çıkarılarak meslekten çıkarılmasıyla ilgili olarak, yargıçla ilgili iddiaların bu kişinin mesleğine icrasına etkisinin somut olarak ortaya konulamadığı hususuna vurgu yapmıştır.

Öte yandan, kamuda görev yapan personelin, özünde öncelikle birer birey oldukları; (statü rejimine uygun olduğu ölçüde) kendilerini dış görünüşleriyle, fiziksel özellikleriyle ifade edebilecekleri hususu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin geniş olarak yorumladığı bir özgürlük olan ifade özgürlüğünü de karşımıza çıkarmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne sağladığı koruma yalnızca içerik açısından olmayıp, bilgi ve düşüncelerin dile getirildiği, iletildiği ve bunlara ulaşıldığı farklı biçim ve araçları da kapsamaktadır. Benzer hususlar Anayasa bakımından da geçerli olup, Anayasa Mahkemesi'nin de sıklıkla ifade ettiği gibi Anayasa'da sadece düşünce ve kanaatler değil, ifadenin tarzları, biçimleri ve araçları da güvence altına alınmıştır (Yüksek Mahkeme, bir kararında, cezaevinde yemek almamayı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir). Somut olayda olduğu gibi, bireylerin kendilerini saçlarının veya favorilerinin uzun veya kısa olmasıyla ifade edebilecekleri de unutulmamalıdır.

Kaldı ki, bir düzenleyici işlemin, hiyerarşik olarak bağlı bulunduğu üst hukuk normlarında düzenlenen konuları, genel ve objektif kuralları açıkça içermesi gerekmektedir. Üst hukuk normlarında açık bir düzenlemeye yer verilmediği durumlarda bir hakkın kullanımının engellenmesi ya da kısıtlanması sonucunu doğuran bir başka düzenleme yapılması hukuken mümkün değildir.

Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ancak bu maddelerde belirlenen sebeplerin varlığı halinde özlerine dokunulmaksızın ve bu sebeplere dayalı olarak Kanunla kısıtlanabilmesi mümkündür. Bu kısıtlamaların ise; Anayasanın özüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı yine Anayasa'da düzenlenmiştir.

Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere; dava konusu edilen Yönetmelik maddesinde, dayanağı Kanun'da yer almayan bu ibarelere yer verilmek suretiyle Kanun'un amacını aşan nitelikte bir düzenleme yapıldığı ve böylece dava konusu kuralın, dayanağı Kanun'a aykırı bir niteliğe dönüştüğü görüldüğünden, dayanağı üst hukuk normunda herhangi bir kısıtlama ya da engelleme bulunmadığı halde söz konusu maddede yer alan bu belirlemenin, Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi sonucunu doğuracağı da açıktır.

Bu durumda, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde (erkek personel için) yer alan "Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur..." cümlesinde yer alan, "Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz...kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir" ibaresinin yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca üst hukuk normlarına uygun olmadığı sonucuna varılmaktadır.

Dava konusu disiplin cezasına ilişkin işlem incelendiğinde;

...................Müdürlüğünde elektronik teknisyeni olarak görev yapan davacının, defalarca uyarılmasına rağmen saçlarını kesmemesi eylemi nedeniyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (g) alt bendi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı işlemin dayanağı olan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğinin iptal edilen ibaresi nedeniyle artık davacının saçının omuzlarından aşağıya gelecek şekilde uzun olmasının disiplin suçu olarak değerlendirilmesi hukuken olanaklı değildir.

Bu durumda, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin davacının disiplin cezası ile cezalandırılmasına esas alınan maddesinin hukuka aykırı bulunarak iptal edilmesi nedeniyle, hukuki dayanaktan yoksun kalan davacının uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde de hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

1. Dava konusu Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan (erkek personel için) "...Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur... Saçlar, ... temiz bakımlı ve taranmış olur" ibaresine ilişkin kısım yönünden oybirliğiyle DAVANIN REDDİNE,

"Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz...kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir" ibaresine ilişkin kısım yönünden dava konusu işlemin oyçokluğuyla İPTALİNE,

2. 04.04.2017 tarihli ve 8273 sayılı uyarma cezasına ilişkin işlemin esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla İPTALİNE,