Siz deyin iki ben diyeyim üç kilometrelik bir yoldu. Yaz kış fark etmez, yürürdük. Yürürken de “bir brışka geçse de arkasına atlasak” diye dua ederdik.

Nadir de olsa denk gelirdi o brışka. Gelişini uzaktan anlardık. Atların nal sesleri, arabacının elindeki gunitin (kamçı) sesine karışırdı. Tahta tekerlerin çıkardığı gürültüye, stabilize yoldan havalanan toz eklenirdi.

Arabacılar sadece yaşlıları almak için dururdu. Gençseniz yanınızdan tırıs geçerdi ve arkasından koşup yakalamanız gerekirdi brışkayı. En kolay binme yöntemi önce kitapları arabaya atıp, iki eli brışkanın arkasına koyup, gövdenizi tahtanın üzerine fırlatmaktı.

Bazı brışka sahipleri mendebur olurdu. Parasız yolcu almazdı. Brışkasına izinsiz atlamaya kalkışsanız ya da arkadan asılsanız guniti yerdiniz.

Brışka ne miydi?

Bir çeşit at arabasıydı. Lastik tekerli at arabaları çıkana Anadolu köylüsünün her işini yaptığı bir araçtı.

Her yaz yaylaya çıkarken göçünüzü (eşyalarınızı) o taşırdı.

Kimi zaman tarladaki otu harman yerine taşıdığınız hayati bir gereçti.

Bazen öğrencileri köyden okula taşıyan okul servisiydi.

Bazı günler köy dolmuşuydu.

Bir de brışka zenginlik göstergesiydi. Bir brışkanız ve koşacağınız iki atınız varsa zengin sayılırdınız köy yerinde.

O yüzden gözünüz gibi bakardınız brışkanıza. Tekerleklerini parlatır, bilyelerini yağlar, römork kısmını rengarek süslerdiniz.

Bazen çok hayatiydi.

Doğum yapmak üzere olan bir kadını sağlık ocağına taşıyan da ebeyi eve getiren da oydu. Bir nevi ambulanstı.

Sağlık ocağına vardığınızda doktor ya da ebe neyle geldiğinize bakmazdı. Cansiperane uğraşırdı herkes.

Ambulansın yerine brışkanın, atılabilir iğnenin yerine kaynatılarak sterilize edilen iğne takımının olduğu günlerdi. Ancak hiçbir doktor ülkesini terk etmek istemezdi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün kendi iktidarlarından önce ambulans dahi olmadığını söyledi ya…

Orda olsam kendisine “ya brışka” diye sorardım herhalde.

Ambulansımız olmasa da brışkamız vardı.

Ambulansımız yoktu ama idealist hekimlerimize, sağlık çalışanlarına saygı duyan insanlarımız ve yöneticilerimiz vardı.

Ambulansımız yoktu ama doktorlarımıza “giderseniz gidin”, “gidişiniz olsun dönüşünüz olmasın” diyen siyasetçilerimiz de yoktu.

İçinde, işini seven, refah içinde yaşayan idealist doktor, hemşire ve sağlık çalışanı yoksa paletli ambulansınız, janjanlı hastane binanız, ambulans uçağınız olsa ne yazar?

Yüreğinde vicdan varsa insan insandır.

Bir anıtın önüne bir iki çelenk konulmasından korkuyorsanız, 94 yaşında emektar bir hekimin karşısına 20'li yaşlarda genç polislerden duvar örüyorsanız, o polislerin emektar hekimi yere düşürmesi vicdanınızı sızlatmıyorsa paletli ambulanslarınızın ne önemi var ki?

Şeyh Edebali demiş ya!

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

Sağlık çalışanını, hekimi insan gibi yaşat ki insanı yaşatsın. İnsansı yaşat ki devlet yaşatsın.

Deniz Zeyrek / Sözcü