Devlete “yük” haline geliverdiler!..

Şimdi elinizi vicdanınıza koyarak şu soruya yanıt verin lütfen:

Bir sağlık çalışanının koronavirüse yakalanması “iş kazası”, “meslek hastalığı” sınıfına mı girer, yoksa yalnızca “hastalık” sınıfına mı?..

Günlerce, haftalarca evine bile gidemeyen, çocuğuna hasret biçimde hastalarıyla uğraşan sağlıkçılar için Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), şöyle buyurdu:

Hastalık!.. 

SGK böyle buyurdu!..        

SGK Genel Müdür Vekili İsmail Yılmaz imzasıyla merkez ve taşra teşkilatlarına gönderilen genelgede virüse yakalanan ya da hayatını kaybeden sağlıkçıların kayıtlara şu şekilde geçirilmesi istendi:

İş göremezliğe neden olan hastalık hali!..

Nasıl cingözlük ama! Bu şekilde kayda geçince ne oluyor dersiniz? Onu da önce SGK genelgesindeki haliyle okuyalım:

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 15. Maddesinde, “4. Maddenin 1. Fıkrasının a ve b bentleri kapsamındaki sigortalının, iş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan ve iş göremezliğe neden olan
rahatsızlıklar hastalık halidir” hükmü yer almaktadır. Buna göre söz konusu salgına maruz kalan sigortalılara “hastalık” kapsamında provizyon alınması gerekmektedir.”

Bu laf kalabalığını, özellikle kayıtlara geçsin, arşivlerde yer alsın diye alıntıladım! Yoksa SGK’nın söylediği, vicdan kanatacak husus çok açık; şöyle buyuruyor:

Hastalık diye yazın ki, biz de bunlara ekstradan ödeme, tazminat, öldüyse yakınlarına maaş bağlama gibi
zorlukların altında kalmayalım!..

Eyy vicdan, eyy vefa geldiysen kapıya üç kere vur!..

Dinleyin o halde efendiler!

Bu insanlara haklarının verilmesi kaça patlar acaba?

Devlet kurumlarının son model arabalar için savurduğu milyarların ne kadarı ya da Cumhurbaşkanı’na Katar Emiri’nin hediye ettiği son uçakla birlikte toplam 13 uçağından kaç tanesi bu “mali yükü” karşılar acaba?

Ekonomist değilim, bilemedim!.. Ama iyi bildiğim bir şey var…

Efendiler!..

Onlar ki; çağın en korkutucu felaketinde biz evlerimizde, siz saraylarınızda korkuyla büzülmüşken ileri atılanlar…

Onlar ki; biz kapının önüne, siz helikopterinizden aşağı inemezken insan çaresizliğimize siper olanlar…

Onlar ki; bir devlet görkemi ve disipliniyle bir hamlede alamadığınız “yasak kararının” faturasını, teriyle, canıyla ödeyenler…

Onlar ki: siz kanalı-arabayı ihale edip trilyon hesabı yaparken, bir can için Azrail’in peşine düşenler…

Onlar ki; tıpkı cephanesi bitmiş, süngüsü kalmış bir askerden farksız, öyle eksik, öyle teçhizatsız, öyle yüreği burkularak savaşanlar… Evlada hasret, döşeği yabancı, aşkı sahipsiz, yuvası uzak, kahvesi hep yarım kalanlar…

Değil mi ki ölüme göz kırpıp umudumuzu ayakta tuttular ve değil mi ki soluk alamayan bedenleriyle koca bir ulusa nefes oldular…

Sizin “mali yük” dediğinize ben “minnet” der; sizin ödememek için tevessül ettiğiniz yöntemlere ağız dolusu bir “yazık” çekerim…

Ve biliniz ki; tüm sağlıkçılar adına ben yurttaş Ümit, affetmek benim işim değil…

-Ama unutmamayı iyi bilirim!..

Aile hekimleri de iş bıraktı!

Bu vefasızlık ve vicdansızlık kesintisiz biçimde sürdü gitti…

Son olarak aile hekimleri de bir günlüğüne iş bırakma eylemi yaptı. Niçin peki?

Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ne tepki göstermek için!

Zaten “istiap haddini” çoktan aşmış iş yükünü daha da artıran, zaten iyice yetersiz hale gelmiş maaşlarından yüzde 10 daha kesinti yapacak bu sözleşmeye “yeter artık” demek için yurt genelinde bir günlük greve gitti aile hekimleri…

Öyle ki; bu sözleşme “annelik hakkının” önüne dahi engel koyan bir belge olarak tarihe şimdiden kara bir leke olarak geçti!. Buna karşılık aile hekimleri de şu sözlerle resti çekti:

Haksızlık ve adaletsizliğin olduğu yerde aile hekimleri olmayacak!..

Sonuna dek yanındayız…

Ümit ZİLELİ / KORKUSUZ

Editör: Haber Merkezi