Sağlık çalışanları eşitlik talebiyle eyleme geçti. Performans sisteminin kaldırılmasını isteyen meslek örgütleri, performans sistemine dayalı “tavandan ek ödeme” uygulamasının iş barışını bozduğunu ifade ediyor. Buna neden olarak hem kurumlar hem de çalışanlar arasındaki farklılıklar gösteriliyor.

DW Türkçe'nin konuştuğu sağlık hizmetinde çalışan ama hiçbir ek ödeme almayan hastabakıcı, laborant ve temizlik görevlileri yaşadıklarının yanı sıra taleplerini anlattı.

Hüseyin Aslandaş, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde hastabakıcı. 14 yıldır yoğun bakımda çalışıyor, salgının başından beri Covid-19'lu hastalara bakıyor. Anne-babası, eşi ve üç çocuğuyla yaşadığı evine iki aydan fazladır gitmediğini aktarıyor. Kılık kıyafet ihtiyacı olduğunda eşine söylediği, bir poşet içinde apartmanın önünde teslim aldığını anlatıyor. Çocuklarını sadece o sırada camdan el sallarken gören Aslandaş, pandeminin başından itibaren yaşadıklarını şu sözlerle ifade ediyor:

“İlk Covid hastası geldiği akşam ben nöbetçiydim. Televizyonlarda her gün yüzlerce insanın öldüğünü görmek korkutuyordu. Hem personel hem malzeme sıkıntısı vardı, sonra biraz daha kolaylaştı. Koruyucu malzeme temin ettiler. Aynı tulumun içinde akşam 08.00'de nöbete girip gece 03.00’te çıktığım günler oldu. Yemek yok, su yok, kişisel ihtiyacı karşılamak yok. Bütün önlemleri alsa bile insan tedirgin oluyor. Acaba taşır mıyım korkusuyla evlerimize gitmedik.”

Kadro geldi ama ücret düştü

Nisan 2018’de yürürlüğe giren 4 d düzenlemesiyle, kamu kurumlarında taşeron şirketlere bağlı çalışanlar kadroya alındı ve kamu işçisi statüsü kazandı. Ancak aldıkları ücret artmadığı gibi düştü. Taşeronda çalışırken asgari ücretin yüzde 35 fazlasını alıyorlardı, kadroya geçince bu oran yüzde 4’e indi. Aslandaş kadroya geçiş sürecini şu sözlerle anlatıyor:

"Geriye dönük bütün haklarınız gizlidir, dediler. O kadar gizlendi ki biz bile göremedik! Adı kadro ama içi boş.”

Ek ödeme almadılar

Bakan Fahrettin Koca’nın ifadesiyle Türkiye’nin 1 milyon 61 bin 635 kişilik bir sağlık ordusu var. 165 bini doktor, 204 bini hemşire. Geri kalan 690 bin kişi 54 farklı meslek grubundan; laborant, teknisyen, tıbbi sekreter, hastabakıcı, temizlik ve güvenlik görevlisi, bilgi işlem, idari personel.

Pandemi nedeniyle ülke genelinde 32 bin yeni sağlık personeli alındı. Farklı statüde işe girdikleri için onlara ek ödeme yapılırken, yıllardır çalışanlar bu haktan mahrum kaldı.

Bir üniversite hastanesinin Covid-19 yoğun bakım servisinde çalışan bir hastabakıcı, “Bir ay önce işe giren, 15 yıldır çalışandan fazla alıyorsa iş barışı bozulur. Biz demiyoruz ki onlara verilmesin, biz diyoruz ayrım yapılmasın. Herkes hakkını alsın.”

Hastane yönetimi “medyaya konuşmayın” uyarısı yaptığı için ismine yer veremediğimiz hastabakıcı, “Bakan diyor ki ‘sağlık çalışanlarının hakkını ödeyemeyiz’, meğer doğruymuş, hakkımızı ödemediler. Yeni gelenler kuruma bağlı kadroya girdi. Biz de aynı kurumdayız ama hiçbir şeye dâhil edilmiyoruz. Herhalde 4 d’liler direkt Allah’a bağlı.”

"65 gün evime gitmedim”

Cerrahpaşa’da çalışan Nimet Erkan 15 yıldır yoğun bakım servisinde hastabakıcı. Dört çocuğu var, ailesine bulaştırmamak için o da lojmanda kalmış. “65 gün evime gitmedim” diyor:

“Ben işimi severek yaptığıma inanıyorum. Entübe hastanın bakımı var, altı kirliyse temizliyoruz, çarşafları değiştiriyoruz, yemek getirip yedirip yürütüyoruz. Yukarıda Allah var, hepsi dua ediyor. İki sene de sürse mecburuz yapmaya. Bir gün bile hayıflanmadım. Çünkü o yoğun bakımda yatan annemiz, kardeşimiz, babamız olabilir.”

Erkan, sağlık çalışanları arasında ayrım yapılmasını adaletsiz buluyor. “Ben kendimi tarttım, o tulumların içinde altı kilo vermişim. Sadece ben değil, herkes aynı. Biz risk altında değil miyiz? Canla başla çalıştık. Ama şimdi herkes isyanda. Kimse memnun değil. Keşke bu lafı söylemeselerdi.”

Bütün sağlık çalışanlarına ödeme yapılacağını bizzat bakan söyleyince ister istemez beklenti oluştuğunu anlatıyor:

“Doğrusu ben plan yapmadım. Çünkü elime geçene kadar inanmam. Eşimin beklentisi oldu, bir borcumuz var, onu kapatırız diyordu. Kardeşim aradı, yeğenlerim aradı. Onların da işi özel sektörde, iki aydır çalışmıyorlar. ‘Artık senden alırız’ dediler. İnşallah dedim. Elde var sıfır!”

"Mağdur etmeyeceğiz dediler”

Sağlık çalışanları, adaletsizliğin ortadan kalkması için geçen hafta Cerrahpaşa Hastanesi önünde, bu kez de Şişli Etfal Hastanesi’nde eylem yaptı. 24 Mart’ta yürürlüğe giren üç aylık ek ödeme düzenlemesinin eşitliğe aykırı olduğunu belirterek çalıştıkları hastane ve bakanlığa dilekçe vermeye başladılar.

İstanbul’da bir üniversite hastanesinde çalışan on yıllık laborant anlatıyor:

"İlk zamanlar 16 saatlik nöbetlere gidiyorduk. Eşim hemşire, iki çocuğumuz var. Nöbetten çıkıp eve giderken eşim çocukları odaya saklıyor, ayaklarıma poşet geçirip doğru banyoya gidiyorum. Gün boyu evde maskeyle duruyorum.”

Adının açıklanasını istemeyen laborant, nöbetlerin 12 saate indiğini ama hastalarla temasının devam ettiğini söylüyor: "Birebir müdahale ederek, kan alarak, kan şekerlerine bakarak hastayla doğrudan temas halindeyiz. Haftalarca gece gündüz uykusuz kaldık. Şimdi çıkıp ‘sağlık çalışanlarına verdik,  dağıttık’ diyorlar. Bize 1 lira bile ödenmedi. Üç dört gün alkışlattılar, gururlandık tabii. Keşke hiçbir şey söylenmeseydi, herkese ödenecek denmeseydi. Hatta bize yatırılmayacak diye duyumlar alıyorduk, sendika aracılığıyla görüşmemizde, ‘sizi mağdur etmeyeceğiz' dediler.”

Taşeronda çalışırken asgari ücretin yüzde 70 fazlası ücret aldıklarını, kadroya geçince yüzde 4’e düştüğünü söylüyor:

"Devlet dedi ki, taşeronu aradan çıkaracağız. Ama şu anda taşeron şirket devlet olmuş, kâr payını devlet alıyor. Asgari ücret o zaman 1800 liraydı, bize yüzde 4 verildi. Benim maaşım 80 lira arttı. Taşeronda kalmış olsaydık 600-700 lira artacaktı.”

İlk haftalarda her gün beş, altı, bazen sekiz kişinin öldüğüne tanık olduğunu anlatıyor:

"En büyük korkum, ben de kapıp eğer hastaneye yatmak zorunda kalırsam çocuklarıma kim bakacak? İstanbul’da hiçbir akrabam yok. O yüzden eşimle nöbetleşe çalışıyoruz. Birimizin sürekli evde durması lazım. Buna rağmen emin olun ki mutluydum, çünkü işimi yapıyordum. Hayıflanmadım, hastalara şefkatle yaklaştık, konuştuk, moral verdik, geçici olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Öleceğini bildiğimiz hastaya bile...”

"Biz zaten işimizi yapıyoruz”

Bir üniversite hastanesinde çalışan ve hiçbir ek ödeme almayan temizlikçi de şunları anlatıyor:

“Eşim hamile, 13 yaşında bir çocuğumuz var. Annem memleketten gelmişti, dönemedi. Üçünün de sokağa çıkması sıkıntılı. Onların ihtiyacını görecek kimse yok, mecbur eve geliyorum. Ama çok korkuyorum tabii. Taşıyıcı olabilir miyim diye. Bütün önlemleri alsak da, yoğunluk azalsa da aklımızın bir kenarında duruyor yine.”

Hasta sayısı düşse de iş yükünün azalmadığını söylüyor; ilk gün neyse, şimdi de aynı şekilde hijyen kurallarına uyuluyor:

“Tek düşüncem şuydu: Sağlıklı bir şekilde çıkalım da ne olursa olsun. Ama bakandan açıklama gelince ister istemez beklentiye giriliyor. Yapısal olarak öfkeli değilim ama hayal kırıklığına uğruyor insan. Belki biz hastayla doğrudan temas etmiyoruz ama o hastayla temas eden doktorla temas ediyoruz, o hastanın yattığı, dokunduğu yeri temizliyoruz. Sonuçta bu havada kalabilen bir virüs, oraları temizlemek için girdiğimizde biz de kapabiliriz. Ayrım yapılmadan ödeme yapılması lazım. En azından hiç söylemeselerdi bir şey, biz zaten işimizi yapıyoruz.”

Emine Algan

© Deutsche Welle Türkçe