Habertürk'ten Demet Demirkır'ın haberi...

Tıp fakültesini bitirdikten sonra üst ve yüksek lisansını Gerontoloji ve Geriatri yani yaşlanma bilimi üzerine yaptı. Ardından Türkiye'ye döndü ve Aile Sağlığı Araştırma Derneği (ASAD)'nin yürüttüğü çalışmalara katıldı. ASAD bünyesinde sağlıklı yaşam, kadın sağlığı, cinsel sağlık, çift sağlığı konularında çalıştı ve peşinden Avrupa Cinsel Tıp eğitimini bitirdi.

Cinsel tıp hekimi Dr. İşeri, “Dünya yaşlanıyor, Türkiye de yaşlanıyor. İnsanlar nasıl elden ayaktan düşmeden uzun süre yaşarlar, nasıl başkalarına muhtaç olmadan kendilerini idare edebilirler konularında bir eğitim gördüm. Sonrasında yaşlılık ile cinsellik konusunu birleştirdim” diyor.

"ENERJİMİZİ NEREYE KOYARSAK HAYAT ORADA GELİŞİR"

Cinsel tıp hekimi olan Dr. İşeri, yoğun temposu içinde psikoloji eğitimlerine de devam ediyor. “Bu benim hayalimdi” diyen İşeri, “‘Enerjimizi nereye koyarsak hayat orada gelişir." Bu söz beni çok etkilemişti. Çünkü enerjinizi işinize verdiğinizde işiniz, çocuğunuza verdiğinizde çocuğunuz, kendinize verdiğinizde kendiniz gelişiyorsunuz” diye ifade ediyor kendisini ve ekliyor: “ Tempom yoğun ama zor demek istemem. Çünkü kendi isteğim ve arzumla imkanlarımla çalışıyorum. O kadar zor hayatlar süren kadınlarla karşılaştım ki, o kadınları düşününce, asla 'zor bir iş yapıyorum' demek istemiyorum.”

Aile Sağlığı Araştırma Derneği’nde ne gibi çalışmalar yaptınız?

Yurtdışında bulunduğum sıralarda bile dernek projelerine aktif bir şekilde katkıda bulunuyordum. Dernek, daha çok cinsel sağlık ile ilgiliydi. Örneğin, toplumu bilgilendirmek için cinsel sağlık ile ilgili seminerler düzenledik. Anadolu'yu gezdik. Ücretsiz helpline projesi yaptık. Derneğin birkaç ayağı vardı.

Bunlardan bir tanesi ücretsiz helpline (yardım hattı) projesiydi. Türkiye'deki birçok üniversiteyle çalışılan ve uzun yıllar süren bir projeydi. Üniversitelerin üroloji, androloji bölümlerindeki doktorları da işin içine katarak bir network oluşturduk. Haftanın belli günlerinde, örneğin; bir kişinin ereksiyon problemi varsa o konuda bilgi almak isteyenler arayıp bilgi alıyordu. Günde yaklaşık 8-10 saat bir üroloji hekimi o telefonlara birebir yanıt veriyordu. Hastanın, sorunuyla ilgili ne yapması gerektiğini söyledikten sonra o kişiyi Anadolu'da birlikte çalıştığımız hekimlere yönlendiriyorduk, bunların çoğu da devlet hastanesi oluyordu. Böyle bir halk sağlığı projesiydi, çok sayıda insana ulaşıldı, çok da ses getiren bir proje oldu. Avrupa'da sunuldu. Bizim açımızdan da Türkiye'de hangi sorun ne kadar yaşanıyor, insanlar niçin yardım arıyorlar konularında da elimizde ciddi ölçüde data oluştu.

Ece Hattat ablası İrem Hattat (ortada) ve babası Prof. Dr. Halim Hattat ile...

"CİNSELLİK HALA BİR TABU"

Projenin ikinci ayağında Bursa, Antep, Kayseri, Adana gibi birkaç Anadolu şehrine gittik. Bu kez cinsel sağlıkla ilgili bilgiler konusunda halka sunum yapacak bir doktor ekibiyle yola koyulduk. İnsanlar cinsellik konusunda biraz daha rahat etsinler, bu konuyu biraz daha rahat konuşabilsinler diye bir tiyatro ekibi oluşturduk. Çünkü cinsellik hala bir tabu. İnsanlar cinsellik hakkında konuşamıyorlar, doktora gidemiyorlar. O dönem Ayşen Gruda, Volkan Severcan'ın olduğu bir tiyatro ekibi ve opera, baleden dansçılar vardı. “İnsanlar konuşa konuşa" diye bir skeç dizisi hazırlandı. Halk önce bunu izliyordu, sonrasında da biz soru-cevap yapıyorduk. Çok iyi bir noktaya gelmiştik. Bazen 2-3 saat soru yanıtladığımız oluyordu. 

O dönem cinsel fonksiyon ilaçları çıkınca projenin bir de doktor-eczacı ayağını gerçekleştirdik. İnsanlar bu ilaçları nasıl kullanacak, her derde deva mı, her cinsel soruna iyi geliyor mu, alırsam ne gibi yan etkileri olur diye... Yeni bir dönem olduğu için kimse de bilmiyordu. O dönem eczacılara da eğitim verdik, doktor eğitimleri yapıldı. Avrupa kongrelerinde canlı vaka sunumları yaptık. Gerçek bir vakayı tiyatro oyuncularıyla sahnede oynayarak gösterdik. Sanki doktora gelmiş bir çiftmiş gibi her yıl başka bir cinsel sorun ele alındı. Bir sene erken boşalma, diğer sene ereksiyon sorunu, öteki sene sahte ilaçlar, üreme sorunu yaşayan çiftler nasıl sorunlar yaşar gibi... Bu kişiler doktora geldiğinde ne tür sıkıntılar yaşar, nasıl anamnez (hasta öyküsü) alınır, bu kişilere nasıl yaklaşmak gerekir gibi kongrelerde mini sempozyum yaptık.

Bu dernek, Avrupa Cinsel Sağlık Birliği'nin Türkiye ayağıydı. O zaman kendimi cinsel sahanın içinde buldum. Her zaman sağlığın sosyal tarafını çok seviyordum. Dünya yaşlanıyor, Türkiye de yaşlanıyor. İnsanlar nasıl uzun süre yaşarlar, elden ayaktan düşmeden, başkalarına muhtaç olmadan nasıl kendilerini idare edebilirler konularında bir eğitim aldım. Sonra ben bu iki konuyu birleştirdim. Yüksek lisans tezimi yaşlanma ve cinsellik üzerine yazdım. Onu da Türkiye'de yürüttüm. Yaşlı çiftlerle konuşarak cinsel hayatlarını görüştüm.

"KADINLARA ODAKLANMAYA KARAR VERDİM"

Yaşlanma ve cinsellik üzerine bir tez yazdınız. Bu alanda dikkatinizi en çok çeken şey ne oldu?

Tezim cinsel sağlık tüyoları gibi oldu. 40-50 yıllık evliler, menopoz, andropoz dönemini geçen çiftler aralarında çok faal cinsel yaşama sahip olanlar, yaşlanınca seks biter, çiftler seksten emekliğe ayrılırlar gibi şeyler duymayı beklerken aslında hiç de öyle olmadığıyla ilgili sonuçlar çıktı. Hatta tezim onur derecesine layık görüldü. Böylece konuya giriş yapmış oldum. Sonra da böyle devam etti. Yaşlanma ve cinselliği birleştiren cinselliğe iyi gelecek sağlık programları yazmaya başladık ekipçe. Ekibin içine üroloji, dahiliye, jinekoloji, diyetisyen girdi. Erkek cinsel fonksiyon bozukları için çok fazla ilaç olduğunu, daha çok erkeklerin bir yerlere başvurduğunu düşünmeye başladım ve kadınlara odaklanmaya karar verdim. Amerika'da uluslararası bir kadın cinselliği derneği var. Onun eğitimlerine katıldım ve öğrendiklerim karşısında çok şaşırdım.

Sizi en çok şaşırtan şey neydi?

Beni en çok şaşırtan şey, kadınların erkeklerden daha fazla cinsel sorun yaşadığıydı. 10 kadından 8'i cinsel isteksizlik yaşıyor, ağrı problemi yaygın, Türkiye'deki rakamlarda vajinismus inanılmaz. Bu kadınların cinsel yaşamlarında çok mutsuz olduklarını düşündüm ve çok da yardım aramadıklarını gördüm. O dönemde Avrupa'da cinsel sağlık kurulu (board) kuruldu. O kurulun bir eğitim serisi çıktı. O eğitimleri de bitirdim. Tıp kurulunda eğitimleri tamamlayınca tam olarak cinsel tıp hekimi oldum. Ardından bu alanda çalışmaya başladım. Hem gerontoloji hem cinsel tıp hekimliği oldu. Cinsel terapist, çift terapisti, üroloji hekimi, jinekologumuz ekip olmanın büyük bir avantajı var ama bir noktada cinsel sağlığın geçmiş öykülere bağlantısı, psikolojiyle bağlantısı kadın cinselliğinde benim için ön plana çıkmaya başladı.

Şimdi de psikoloji okuyorsunuz. Buna nasıl karar verdiniz?

Sanki puzzle’ın bir parçası hep eksikti ve dolayısıyla ikinci bir sayfa açtım ve psikoterapi eğitimi almaya başladım.

"10 KADINDAN 9'U CİNSEL YAŞAMINDA MUTSUZ"

Şu an aldığınız psikoloji eğitimi danışanlarınıza nasıl bir katkı sağlayacak?

Öncelikle çiftlerin, kişilerin sorunlarına neyin iyi geldiğinin bir ayrımının yapılması gerekecek. Kimisi için cinsel terapi gerçekten çok iyi bir hedef. Daha davranışçı, daha bilişsel bir yerden gitmek gerekir. Kimisi için daha tıbbi gitmek gereklidir. Hormonlar, biofeedback sistemleri, cinsel hislerin ölçümü, hormon kontrolleri, ağrı probleminin tedavileri... Kimisine de böyle yaklaşmak gerekiyor.

Örneğin; kimisinde sorun bazen daha derinde oluyor. Bu eğitim bu kişilere yardımcı olacak. Kadınlarda cinsel isteksizlik en yoğun yaşanan şikayet. Yaptığımız çalışmalarda 10 kadından 9'u cinsel yaşamında mutsuz olduğunu söylemişti. Bu çok yüksek bir rakam. Kadınlarda ağrı problemi çok yaşanıyor. Bu kadar isteksizlik, uyarılma sorunları varken orgazm olamama sorunları zaten kaçınılmaz oluyor. Çiftler böyle geliyor. Kimisinde evlilik problemi cinselliği etkiliyor kiminde cinsellik evliliği etkiliyor. Bu hikayede neler oluyor onu görmeye çalışıyoruz.

"HASTANEDE BÜYÜDÜM"

Anneniz ve babanız doktor... Rol modeliniz onlar mıydı?

Buna zaten hayır cevabı vermemem lazım :) İmkanı yok çünkü çocukluğumdan beri hastanede büyüdüm. Mecidiyeköy'de rahmetli Gıyas Korkut hocamızın hastanesi vardı, ben orada büyüdüm. Annemle babam muayene yaparken resepsiyonda oturup beklerdim. Bazen birlikte vizitlere girerdik. O ortamı soluyarak büyüdüm. O yüzden tıp fakültesi okumak benim için olağan bir opsiyondu. Mesela bebeklerime katarakt ameliyatları yapardım. Çocuk olarak tabii ki etkileniyorsunuz ve idealize ediyorsunuz. Orta okuldan itibaren yaz aylarında onların muayenehanesinde çalıştık. Asistanlık, sekreterlik yaptık. Bunlar etkili oldu tabii.

"ABLAM DOKTOR OLMADAN AVRUPA CİNSEL SAĞLIK BİRLİĞİ'NİN İLK KADIN BAŞKANI OLDU"

Babanız ürolog, siz cinsel tıp hekimisiniz. Babanız ile çalışmak nasıl bir his?

Benim ablam da doktor olmamasına rağmen 10 yıl Avrupa Cinsel Sağlık Birliği'nin başkanlığını yürüttü. Doktor olmadan Avrupa Cinsel Sağlık Birliği'nin ilk kadın başkanı oldu. Biz, üçümüz beraber baba ve kızları şeklinde çalıştık.

Cinsel sağlık öyle bir şey ki; insanların normal hayattaki mutluluğunu, kendine güvenini, yeterlilik hissini, evlilikleri, ailedeki huzuru çok etkiliyor. Ayrıca çok da önemli, yadsınamayacak bir konu. Bunun biyolojik etkileri, psikolojik etkileri, aile yaşamına olan etkileri var. Konuyu böyle ele aldık, baba ve kızları olarak kongrelere gittik, sunumlar yaptık, beraber çok yazılar yazdık, seminerler verdik, kitaplar yazdık. Çiftleri hala beraber değerlendiriyoruz. Bir şekilde bizim dinamiğimiz böyle gitti.

Baba mesleği diyebilir miyiz?

Tam olarak baba mesleği değil çünkü babam ürolojiden başladı. Androloji üzerine İngiltere'de eğitim aldı ve Türkiye'de gelip Androloji Bilim Dalı'nı kurdu. Babam cerrah. Babamın cerrah kimliği hep devam etti, ben ise daha sosyal-psikolojik tarafla ilgilendim.

EVDE BABAM, KLİNİKTE HER ZAMAN HOCAM

İşyerinde meslektaş, evde baba... Bu sizi nasıl etkiliyor?

Evde babam... Klinikte ise her zaman 'hocam'dır. Bence bu babasıyla çalışan herkes için geçerli bir şey. Tabii ki birbirine karıştığı zamanlar oluyor. Bazen aile yemekleri yön değiştirip iş yemeğine dönüşebiliyor.

Doktor olmak sizin için ne demek?

Doktor olmadan da insanların hayatına dokunmak mümkün ama benim için doktor olmanın çok hümanist bir tarafı var. İnsanlarla, insanlar için, insan olarak bir şey yapıyorsunuz.

Meslek hayatınızda en unutamadığınız vaka neydi?

Her vakada siz de biraz değişiyorsunuz. Mutlaka unutulmayan bir tarafı da oluyor her hikayenin. Belki de insan kendi meselelerine de dokunan vakaları biraz daha derin yaşıyor. Hepsinde aşağı yukarı aynı hisleri taşıyorum. Ama cinsel sağlıkta çok şaşırtıcı şeyler yaşanabiliyor. Mesela 20 yıllık vajinismus vakaları gördük. İnsanların 20-25 yıl evli kalıp, çocuk sahibi de olup hala birliktelik yaşayamamış olmaları ve sorunlarının çözümü olmadığını düşünüp yardım arayışına gitmemeleri üzücü.

Tıp okumasaydınız hangi bölüm olurdu?

Tıp fakültesi okumadan olmazdı. Bir tarafım eksik kalırdı gibi hissediyorum.

"HER GÜN İYİ Kİ YAPTIM DİYORUM" 

İki küçük çocuğunuz var. Hekimlik yapıyorsunuz öte yandan psikoloji öğrencisisiniz. Çok yoğun bir tempo değil mi?

Aslında hem hastalar açısından hem kendi hayatım için çok iyi bir deneyim oldu. Yeniden öğrenci olmak, iş tempomu çok artırıyor ama bu bölümü okuduğum için çok mutluyum. Çok uzun yıllar benim hayalimdi bu. Belli bir yaşa geliyorsunuz, aile hayatınızla ilgili sorumluluklar alıyorsunuz bir kadın olarak. O noktada böyle bir karar almak kolay değil ama ailem, çevrem çok destekleyici oldu. Herkes çok yardımcı oldu bana. Her gün 'iyi ki yaptım' diyorum.

Bana sorarsanız tüm annelerin, tüm kadınların oldukça yoğun bir hayat temposu var bir de bunun üzerine 'bu zor, şu zor' demekten imtina etmemin sebebi, bu yol içinde o kadar zor hayatlar süren kadınlarla karşılaştım ki hasta olanlar, çocukları hasta olanlar, hiç yardım alamayanlar, sosyal desteği olmayanlar, şiddet öyküsü olanlar, taciz öyküsü olanlar... Bir sürü kadınla tanışıyorsunuz, o kadınları düşününce, günlük yaşamda bu koşturmaca veya sorumluluklarla asla 'zor bir iş yapıyorum' demek istemiyorum. Bana geçmişte bir kız çocuğu ve şimdi de bir kadın olarak verilen ve kendim de yarattığım imkanları kullanıyorum ve bir sosyal bilinçle bunları topluma geri döndürebilmeyi de umuyorum.

Çok güzel bir söz okumuştum; "Enerjimizi nereye koyarsak hayat orada gelişir." Bu söz beni çok etkilemişti. Çünkü enerjinizi işinize verdiğinizde işiniz çiçek açıyor, çocuğunuza verdiğinizde çocuğunuz çiçek açıyor, kendinize verdiğinizde kendiniz çiçek açıyorsunuz. Aslında bunların hepsi bir bütün. Genelde kopuk kopuk yaşıyoruz ama hem o hem oyuz. Birazcık o enerjiyi nereye vereceğimizi seçmekle alakalı. Ama hayat enerjimizi bir kadın olarak sevdiğimiz şeylere koyabilmek bu dünyada büyük bir lüks aslında. Eğitim, güvenlik, eşitlik, ekonomik güç... Bunlara ulaşmak bir kadın olarak çok zor. Rahmetli annemle de bunu sık konuşurduk: Kendisi de bir cerrah olarak ve 60'larda tıp hayatına adım atan bir kadın olarak 'bu hayatta kadın olmak zor' derdi.

Kadınlar günü mesajınız nedir?

Kadın her şeyden önce bir insan. Her insan gibi olabileceklerin en iyisini hakeden bir varlık. Sağlığıyla, eğitimiyle, güvenliğiyle, çevresel desteğiyle, toplumun sunduğu tüm imkanlarla bütün bunların en iyisini hakeden bir varlık ama malesef çok hazin haberler her gün karşımıza çıkıyor. Şiddet, taciz, ekonomik-sosyal eşitsizlikler, ölümler... Kadın olarak içimizdeki tüm potansiyeli, güvenli, özgür, demokratik, destekleyen, aydınlık, eşit, saygı ve sevgi dolu bir çevrede ifade etmek ümidiyle dersem sanki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde hepsinin bir arada olduğu bir mesaj söylemiş olurum gibi geliyor.

Kadınlar günü vesilesiyle ümit ediyorum ki her kadına içlerindeki potansiyeli gerçekleştirme fırsatı ve bunu yaratacak güvenli, eşit, destekleyici bir ortam tanınsın