Koronavirüs salgını dünyayı sarsmaya devam ederken, bu süreçte işleri en zor olan kişilerin sağlık çalışanlarımız olduğunu söylemek gerekir… 
 
Doktoru, hemşiresi, biyokimyacısı, hasta bakıcısı her biri gece gündüz demeden fedakarca çalışıyor... 
 
Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin Koca'nın  çağrısı ile iki  akşamdır saat 21.00’de  Türkiye'nin her bir köşesinden evlerimizin camlarından, balkonlarından onları alkışlayarak, minnettarlığımızın sesini duyurmaya çalışmamız çok ama çok anlamlı oldu...

Dün akşamda Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve eşleri Emine Erdoğan İstanbul'daki evlerinin balkonundan alkışlarını esirgememesi duygulandırdı hiç kuşkusuz sağlık camiasını...
 
Sevgili dostlar sağlık çalışanlarının yaşamları boyunca ne kadar fedakar olduklarını anlamak için onları yaşamak gerek…  
 
Öylesine fedakarlar ki bunu ancak yaşayanlar bilir… 

Yaşamlarına dahi mal olabilir?

                                                    *
 
Bugünkü yazımda kendimden örnek vermek istedim...

Ben bir sağlık çalışanının oğluyum…  

Rahmetli annem uzun yıllar Trabzon Numune Hastanesinde ameliyathane hemşiresi olarak görev yaptı…  

Bu zamanki sağlık alanındaki mükemmel teknoloji o dönemlerde yoktu..

Doktorları ile yüzlerce ameliyata girdi…  

Hastene servislerinde uzun yıllar hastalarına baktı…  

Hastanede yattı hastanede kalktı!..

Gece arandı evden koştu ameliyatlara girdi... 

Çalışan bir anne ve babanın oğlu olduğum için daha 4-5 yaşlarındayken zaman zaman annemle hastaneye gider yanında dururdum…  
Günlerim orada geçerdi…  

Yani hastanelerde büyüdük…  

Hatta onlar ameliyathanede görev yaparken kenarda oturtulur, yaramazlık yapmamız içine ameliyat eldivenleri şişirilip balon yapılarak elimize verilirdi…  

Annem daha sonra Anne Çocuk Sağlığında görev yaptı...

Bu kez çocuklar ile ilgilendi...

Sonra emekli oldu…  

Bir hemşire oğlu olarak  sağlıkçıların ne kadar fedakar olduklarını yakından bildiğim ve bugün onlara yardımcı olmamız adına  tüm sağlık çalışanlarına adına bunları yazıyorum.. 

Hastanedeki görevleri bir yana, evlerinde dahi gece gündüz demeden mahalle halkının her hastalığında imdatlarına yetiştiklerini, iğne vurulması gerekenler varsa gecenin geç saatleri bile olsa enjektörlerini, tansiyon aletlerini alarak nasıl koştuklarını yaşayarak büyüdüm…  

İğne vurmak için hijyen olması için enjektörler metal bir küçük kutanın içinde ocağın üstünde ısıtılırdı..

Yani çok ama çok  kutsal bir meslek sağlıkçı olmak...  

Öyle kutsal meslek ki rahmetli annem o ameliyathanede görev yaptığı dönemde (bugünkü gibi hijyen şartları olmadığı dönem) bir hastasına iğne vururken kan yoluyla kendisine geçen Hepatit C mikrobunun farkında olmadı…  

Rahat edeceği emekliliğinin tadını çıkaracağı, torunları ile güzel günler geçireceği ilk günlerinde bunu fark etti…

Dünyası karardı... 

Uzun bir tedavi süreci...

Söz konusu Karaciğer'di...

İğneler, ilaçlar bir yere kadar getirdi...

Yani birgün dahi rahat edemedi...  

Artık Hepatit C’li karaciğer hastası olmuştu…  

Uzun yıllar tedavi olarak geçirdi hayatını…  

Ama o uzun yıllar önce hastasından kaptığı o virüs karaciğerini her geçen gün yedi, bitirdi!..

Sonunda Siroz noktasına geldi… 

11 yıl önce Karaciğer nakli gerekti…  

Bulmak çok zordu… 

Çok uğraştık ...

(Bu arada  Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü  sevgili hocam başkanım Cevdet Erdöl'ün  milletvekil ve TBMM Sağlık Komisyonu Başkanı görevlerinde bulunurkenyakın ilgisini unutamam kendisine bir kez daha teşekkür ederim)

Bulduğumuz zaman ise ne yazık ki geç olduğunun ne o ne bizler farkında olmadık.. 

İstanbul'da  hastanede ameliyata uğurlarken   ameliyat masasında karaciğer nakli yapılırken hayata gözlerini yumacağı hiç aklımız  gelmemişti...

64 yaşında hayata gözlerini yumdu...

Hem de Mayıs'ın ilk haftası bir anneler günü...

Kader işte..

Nurlar içinde yatsın…  

Mekanı cennet olsun…

Böyle bir şey işte sağlıkçı olmak...

Çok ama çok kutsal bir meslek...

Bir küçük  göremediğin mikrop yarın hayatına mal olabiliyor!

Hayatını hastalarına adayan Türk sağlık teşkilatının bireylerinden biri olurken vefatının ardından “SEN HEMŞİRE HANIMIN OĞLUMUSUN” diye anılmam bu mesleğin ne kadar  kutsal olduğunu  gösteriyor...

Yüzlerce, binlerce hastaya şefkatli ellerinizi uzatma mutluluğunu yaşamak ve dua almak kolay mı?

                                                  *
 
Bu yazıyı neden yazdım… 
 
Bugün gece gündüz demeden koşan, “Bana bulaşır” demeden hastaları ile ilgilenen sağlık çalışanlarımıza yardımcı olalım diye… 
 
 
Bugün Sağlık çalışanlarının mesajı aynı:  

“Bizim de ailemiz var ama evde kalamıyoruz  

Biz tatilde değiliz… 

Sorumlu davranın ve evde kalın...  

Ellerinizi yıkayın…  

Her şeye sizin için maruz kalıyoruz…  

Sizler için… 

Bize yardım edin…”
 

Fazla söze gerek var mı?

Evde kalalım… 

Evde kalmak hayattan kopmak değildir.  

Lütfen evde kalın ve bu süreyi yazarak, okuyarak, düşünerek, ailenize sarılarak, üreterek geçirin.  

                                                       *

Özellikle eli öpülesi sevgili büyüklerimiz…

Hepinizi seviyoruz..

Başımızdan eksik olmayın istiyoruz..

Ne olur  hem bizlerin hem de kendinizin sağlığı için yapılan tüm uyarılara riayet edin ve dışarı çıkmayın..

Hem kendinizi hem sevdiklerinizi riske atmayın…

Baharda evde olmak mı ,başka baharları görmemek mi?

Sevdiğin insanların ölümüne sebep olmamak,sevdiklerinle nice baharlar görmek için...

Evde kal Türkiye...

                                                    *

Yazımı noktalarken ebediyete göçmüş bütün sağlık çalışanlarına Allahtan rahmet diliyorum. Nurlar içinde yatsınlar  mekanları cennet olsun inşallah...

İnsanlığa çare ve umut olmak için   bugünde mücadelelerini sürdüren  doktorlardan hemşirelere kadar  branşlarını sayamadığım bütün sağlık çalışanlarının Allah yardımcıları olsun..

Allah varlıklarını eksik etmesin...

Bugün değerlerini çok daha iyi anlıyoruz...

İşte benim annem...( Yıl 1980)

Osman DİYADİN- internethaber