14 aydır yedi gün 24 saat çalışıyor. Mesaisi eve gidince de devam ediyor. Sadece beş gün yıllık izin yapabilmiş. ‘Çok ağır ve yıpratıcı’ diye tanımladığı bu süreçte kendisini ayakta tutan şey insanlara zor zamanlarında yardım etme arzusu.

Solunum sıkıntısı çeken hastalara ‘nefes olmaya’ çalışırken oksijen yükselmediğinde yaşadığı çaresizliği ise “Oksijen topu olup akciğerlerine akmak istediğim zamanlar oluyor” diyerek ifade ediyor.

Şubat 2020’de çıkan ‘Herkes için Palyatif Bakım Rehberi’ adlı kitabına odaklanmak için Temmuz 2019’da ara verdiği işine, VM Medical Park Maltepe Hastanesi’nin yoğun bakım servisinde görev yapmak üzere döndüğünde pandeminin içine düşmüş. Ama o, adını koyamasa da virüsle daha önce tanıştığını düşünüyor:

“Kitabımı yazarken uluslararası bir hava ambulansında yoğun bakım hastalarının tedavi sürecinde bulundum. Solunum yetmezliği olan entübe (solunum cihazına bağlı) hastaları taşırken dünyada gezen sıradışı ve ölümcül bir virüsün var olduğunu anlamaya başlamıştım fakat henüz hastalığın adı konmadığı için adlandıramamıştım.”  

Virüsün adı konduktan sonra ise görevdeki ilk ayında Fransızca ve İngilizce konferanslara katılarak hastalığı anlamaya çalışan Özsezgin, “Tomografileri incelediğimde akciğerlerdeki harabiyetin hızla ilerlediğini ve hastaların nefes almakta zorlandıklarını gördükçe büyük bir paniğe kapılmıştım. Ancak hastalığı anladıkça, hastayı erken dönemde yakaladığınızda hasar kalmadan iyileştiğine şahit olduğumuzda nispeten biraz rahatladık” diyor.

Sadece yoğun bakımda değil pandemi servisindeki hastalara da solunum cihazı desteği verdiklerini anlatan Özsezgin, “1. dalga, 2. dalga derken şu an 3. dalgadayız” diyor ve ekliyor: “Artık hastalığa hakimiz fakat her dalgada tedavi protokollerimiz değişti.” 

Oğlunu da tedavi etti

Peki şimdiye kadar bir ay yoğun bakımda kalan oğlu Arda’nın da aralarında olduğu çok sayıda hastayla ilgilenen Özsezgin’in bir günü nasıl geçiyor?

“Yoğun bakım ekip işidir. Hastaların kültürlerinin değerlendirilmesine enfeksiyon hastalıkları uzmanıyla, radyolojik değerlendirmelere radyoloji uzmanı desteğiyle karar verilir” diyen Özsezgin, sabahları güne vizit, hasta ve tetkiklerin değerlendirilmesi, klinik değerlendirme, ilaçların düzenlenmesi ve hastaların bakım planlarının yapılmasıyla başlıyor. Planlanan şeylerin yapılmasında ‘elimiz ayağımız’ diye nitelediği yoğun bakım hemşirlerinin payı büyük. Özsezgin ve onlarla çalıştığı için kendisini şanslı addettiği ekip arkadaşları, çok iyi bakımlarla hastaları entübe etmeden yaşama bağlamaya gayret ediyor.

Sesli meajla bilgilendiriyor

Gün içindeki bir önemli görev de yasta yakınlarına bilgi vermek. Salgın sürecinde insanların en sevdiklerini onlara emanet edip camların arkasından bile görememelerine, bilinci yerinde olmayanlarla telefonla bile konuşamamalarına üzülen Özsezgin, her hasta için yakınına bir sesli mesaj aracılığıyla bilgi veriyor. O ya da ekipten bir arkadaşı, hasta yakınları sormak istedikleri soruları yazdıklarında 24 saat içinde yanıtlamaya çalışıyor. Hastalardaki önemli değişimlerde ise saat kaç olursa olsun gece nöbetçi hekimler, gündüz ise kendisi tarafımdan bilgilendirme yapılıyor.

İyileşen hastaları sevinç kaynağı oluyor ama durumu ağırlaşan ve kaybettikleri de var elbet. Türkiye’nin ‘corona’ istatistiklerindeki vefat hanesine adı yazılanlar da var. O zaman da ‘üzücü haber’i vermek onlara düşüyor:

“Her hastamız bizim için yaşı kaç olursa olsun çok değerli. Hastamızın durumunun kötü gitmesi, acil entübe edilme gereksinimi beni çok etkileyen ve yıpratan bir süreç. Satürasyonlarını en iyi seviyede tutmamız gerekiyor. Bunu sağlayamadığımda, oksijen topu olup akciğerlerine akmak istediğim zamanlar oluyor.

Çünkü maalesef virüs o kadar ağır ki, harabiyet çok yoğun olduğunda hastayı entübe de etseniz, makinaya da bağlasanız bazen oksijen yükselmiyor. Bu hastanın tutulan akciğer yüzdesi ve yerine göre değişiyor. Bir hastanız entübe olduktan sonra kritik süreç başlıyor. Çok üzücü ve stresli bir durum. Dışarıda umutla sizden olumlu bir haber bekleyen hasta yakınlarına üzücü entübasyon haberini ya da duran ve dönmeyen bir kalbi çalıştırmak için en az 45 dakika uğraşıp ölüm haberini vermek zorunda kalabiliyorsunuz. Elinizden gelen her şeyi yapsanız da…”

Bilinci açık hastalarla devamlı iletişim halinde olduklarını anlatan Özsezgin, “Bu süreçte hastaların maskeye, solunum cihazına uyumları çok önemli. Efor sarf etmelerini istemiyoruz. Verdiğimiz oksijenin direkt olarak kana geçmesini istiyoruz. Bu nedenle biz konuşarak onlara destek olmaya çalışıyoruz” diyor.

Bazı hastalar yakınlarına mektup yazıyor

Bazı hastaların eşlerine, çocuklarına yazdığı duygusal mektuplar hemşireler aracılığıyla iletiliyor. Bazen de bilinci açık ve solunum cihazına bağlı olmayan hastaların yakınları görüntülü olarak aranıyor moral desteği için.

“14 aydır aynı kısır döngü içinde yaşıyorum” diyen Özsezgin’in eve gittiğinde aklı hastalarında kalıyor. Devamlı whatsapp’tan yazıyor: “Şu hastanın monitörü, şu hasta mobilize oldu mu? (Entübe ise) yüzükoyun çevirin…”

Gece boyunca 112’yle telefon trafiği de devam ediyor. Saat 01:00’e kadar elinden telefonu zor bırakıyor ve kitap okumaya bile fırsatı olmuyor.

Virüs nedeniyle iki sınıf arkadaşını kaybeden Özsezgin travma ve kayıplarla baş edebilme yeteneğine sahip bir hekim olsa da zorlanıyor. Hemşieleriyle oturup ağladığı, duygu boşalmaları yaşadığı zamanlar çok oluyor. Ama önce kendisi sonra da hastaları ve ekibi için güçlü olmaya çalışıyor.

‘Türkiye bizi pandemiyle tanıdı’

Özsezgin, Türkiye’nin kendi branşını pandemiyle tanıdığını vurgulayarak anestezi ve reanimasyon uzmanlarının yaptığı işi şu sözlerle anlatıyor: “Biz solunum cihazlarını yöneten, kan gazlarına, hastanın kliniğine göre entübe veya non-entübe şekilde takip eden tek branşız. Gerektiğinde entübe edip makinaya bağlayan, gerektiğinde de diyalize alan hekimleriz. Bizim branşımız Avrupa ve Amerika’da tanınır. Şimdiye kadar geri planda çalışan, öne çıkmayan bizler, yoğun bakım ve ameliyathane gibi kapalı ortamlarda çalıştığımız için hastalar çoğunlukla bizi tanımaz. Ölüm ile yaşam çizgisinde olduğumuzdan hastanelerde bir yerden bir yere koşturan, kriz yöneten hastaları yaşama tutunduran hekimleriz.”

‘Tedbirlere uymazsak ekimde 4. dalga gelebilir’

Peki ona göre tünelin ucu görünüyor mu?

“3. dalgayı daha hafif bekliyordum. Maalesef virüs mutasyonu virulansı artarak ve harabiyeti kısa zamanda yaparak geldi” diyen Özsezgin, mayıs sonu biraz rahatlayacağımızı, bu yaz biraz nefes alacağımızı düşünüyor ama uyarıyor: “Tedbirlere yeterince uymazsak, Ekim’de 4. dalgayı yaşayabiliriz. Toplumun tamamının aşılaması bitmeden ya da herkes bu hastalığı geçirip aktif bağışıklama sağlanmadan bu virüsten kurtulmamız maalesef mümkün değil.”

Kaybettiği hastaların yakınlarının en büyük merakının son anda bir şey söyleyip söylemedikleri olduğunu söyleyen Özsezgin, “Esasında oksijenin düşmesiyle bilinç kaybı başlıyor. Ondan önce bazen yazmak isteyenler oluyor, fakat enerjileri olmuyor” diyor.

Bu ölümlerin en acı verici yanının, kişinin sevdiklerini son bir kez görememesi, ölümün geleceğinin öngörülmesine rağmen veda etme şansının olmaması olduğunun altını çizen Özsezgin’in sözleri salgında yakınlarını kaybedenlerin belki en çok canını yakan şeylerden birine dikkat çekiyor: “Yaşamdaki en önemli ayrıcalık sağlıklı olmak ama ondan da önemlisi; sevdiğin insanın ölürken elini tutmak artık bir ayrıcalıktır.”